Her filmi tercih ettiği yönteme göre değerlendirmek gerekiyor. Başarı kıstası veya beğeni ifadesi de buna göre belirlenmeli. Zaten türünü, tarzını beğenmediğiniz bir filmi değerlendirirken buna dikkat etmezseniz eksikler ve fazlalarla dolu bir münakaşa sizi bekler.
Genel olarak memleketimde filmlerin değerlendirilmesi noktasında böyle bir tutum var. Baştan belirtmek istedim.
Gelelim yazımızın konusu olan filme…
Alem deliye, biz akıllıya hasretiz. Mi?
Deliler: Fatih’in Fermanı…
İddialı bir yapım olarak beyazperdeye çıktı. Fatih Sultan Mehmet döneminde Balkanlar’da zulüm estiren Kazıklı Voyvoda lakaplı Vlad’a haddinin bildirilmesi gerekmektedir. Fatih, bunun için Deliler’i vazifelendirir. Sadece zor zamanlarda, özel görevler için çağrı alan Deliler elbette ferman karşısında yola koyulurlar.
Konu genel manada böyle.
En baştaki uyarıya binaen şunları söyleyelim…
Tarihi şahsiyetlerin ve olayların yer aldığı, gerçeğe dayanan hikâyeleri değerlendirirken iki yol kullanılır. Birincisi; filmi genel manada gerçek olarak ele almak. İkincisi; kurgusal unsurları ön planda tutup filmde oluşturulan gerçekliğe kendini kaptırmamak. Her iki yöntem de tercih edilebilir.
Şahsen, gerçek kişilere/olaylara dayanan yapımların oluşturduğu gerçekliğin, -ister istemez gerçek olarak algılanacağı için- gerçekle bağının sorgulanabileceğini düşünüyorum. Yani filmin sahibi “Bu bir sinema eseri ve burada kurgusal bağımsızlığımızı kullandık” diyebilir. Ama ikna etmez. Gerçeğe bağlı kalma iddiası olsun ya da olmasın, her sinema eseri bir ‘gerçeklik yaratır’. Bu, sinemanın büyülü dünyasının işlevsel sonucudur. O halde Deliler’i de böyle değerlendirelim.
Tarihte var olmuş bir grup Deliler. Fatih Sultan Mehmet de bildiğimiz kadarıyla gerçek bir karakter. Kazıklı Voyvoda da öyle. Eflak da Balkanlar’da gerçek bir yer. Ve sair…
O halde filmin içeriğinden başlayarak çok şey eleştirebiliriz.
Fekat en başta şunu söylemek isterim ki; Deliler, son dönemde Türkiye’de yapılan epik filmler arasında prodüksiyonel olarak en başarılısı. Ciddi bir hazırlık süreci ve emeğin olduğu belli. Ancak temel fark, filmin tamamen gerçek mekanlarda çekilmiş olması. Zannedersem Vlad’ın sarayı dışında filmde masada konulmuş pek bir şey yok. Özellikle aksiyon sahneleri yeşil perdenin önünde değil, doğrudan meydanda filme alınmış. Bu unsur, filmin sahiciliğine olumlu katkı yapmış.
Oyunculuklar da şaşırtıcı derecede iyi. Filmde yer alan bazı oyuncuları bugüne kadar hiç görmediğimiz rollerde ve başarıyla seyrettik. Erkan Petekkaya başta geliyor. ‘Kafası kırık’ Vlad’ın dengesiz karakterini çok iyi yansıtmış. Elbette bunda senaryonun da etkisi büyük. Cem Uçan, hemen her rolünde olduğu gibi yine giydirilmiş bir asalet ve hiddet içinde. İsmail Filiz’e de rol tam oturmuş. Yönetmenin ‘oyun alma’ başarısını da vurgulamak gerekir.
Niyet itibariyle hamasi bir yapım için yola çıkıldığından, sık sık gurur okşayıcı sahneler çıkıyor karşınıza. Yani bu filme Trump girse Türk milliyetçisi olarak çıkabilir.
Filmdeki en rahatsız edici unsur ise Şaman ritüelleri… Evet, Anadolu İslam’ı denen şey o dönemde Bektaşilik merkezli ve Orta Asya adetlerine hayli bağlıydı. Evet, bugün bile Şaman dönemimizden alışkanlıklar, gelenekler, kabuller var. O dönem de olması muhtemel. Lakin bu denli baskın olmasına anlam veremedim. Dumanla, tozla, sinir sistemiyle tayyi mekân yapmak ve bunu hep yaparak mucize oluşturmak sahiciliği zedeliyor. Normal şartlarda böyle şeylere inanıp inanmamanız ayrı mesele. Filmin bütünlüğü içinde kabul edilebilir olsa da ‘gerçek’ diye kabullenmemiz gerekecek olan bu unsura itiraz da herkesin hakkı.
Deliler’in genel manada başarısının kanlı manzarası da iç açıcı değil. Tabi ki Hollywood standardında bir epik film yapmak için kılıçların kınlardan çıkması ve kanla yıkanması gerek (şu cümle bile şiddet içeriyor). Fekat ‘doz’ meselesi yönetmenin elinde. Deliler’de bu minvalde bir hassasiyetin yeterince gözlendiğini söyleyemeyeceğim.
Bir şeyi iyi yapmak, o şeyin iyi olduğu manasına gelmiyor. Kötünün estetize edilebilmesi, sanatın yumuşak karnı. Aksiyon filmlerinde şiddetin estetize edilerek amaç doğrultusunda kullanılması da ciddi bir tehlike. Deliler’de de kotarılabildiği kadarıyla estetize edilmiş bir şiddet göze çarpıyor. Filmin ailecek izlenebileceği söyleniyor. Ben çocuğumu götürmem. Karar sizin.
Deliler filminin fikri, 2013 yapımı Dracula: Başlangıç filmine dayanıyor. Malum, o filmde de Fatih Sultan Mehmet ve Vlad karşı karşıya geliyor. Filmde Fatih, gözünü kan bürümüş bir yönetici. Malum Batılı bakışı işte. Bu filme bir tepki olarak proje fikri ortaya çıkıyor. Sonuç olarak Hollywood yapımı o filmin tezini çürütecek bir iş ortaya konuyor.
Türkiye’de yapılmış bir filmi Hollywood yapımıyla kıyaslamak haksızlık olur. Zira adamlar en az 100 milyon dolara film yapıyor. Bizim en pahalı filmimiz ise 5 milyon dolar civarı. Sektör tecrübesi ve daha birçok başlık altında Hollywood’un avantajı var. Ama ne olursa olsun bir filmin izleyicide bıraktığı esas etki vardır. Filmin duygusu derim buna. Her filmin izleyiciye ulaştırdığı ya da izleyicide oluşan bir duygu vardır. Deliler’in bu açıdan samimi bir çaba olduğunu hissediyoruz. Türkiye standartlarında da gayet başarılı bir yapım. Ama ‘amaları’ ile…
Son olarak…
“İyi ki varsın Eren” nüansı, filmin en kıymetli yerlerinden…