Bu dala beddua kuşu konar mı hiç budala?

Abone Ol

Âdemoğluydu ama kendini adam yerine koymuyordu. Çünkü adam dediğinde günah da olur, hata da; o ise kendini seçilmiş, üstün görüyordu hem de bîgünah; Müslümanlar için her gün ah üstüne ah!.. İstediği zaman, istemediği kişilerin hanesine, sinesine; ocağına, bucağına, kucağına ateşler salacağını söylüyordu her dem… Buna inanmıştı ne kadar ona bende olmuş varsa sersem… O ateşler tanrısıydı ellam, yaptığı beddualara bakılırsa yaya kalırdı yanında Bel’am… Müslümanlara iftira atıp, hakaret edip, racon kesip İsrail’e, ABD’ye ve tüm Batıya çakıyordu selam…

Dinin emir ve yasaklarını eğip bükmede yoktu üstüne, aslında fitne başıydı ama bürünmüştü “Hocaefendi” postuna… Dikkatini celbediyordu namahrem konular, önüne geliyordu mutlaka çetrefilli mevzular… Onun adalet anlayışında kurda teslim edilmeliydi tüm kuzular,  hâlbuki biraz aklı, vicdanı, imanı olanın yüreği sızılar…

Hasım gördüğü Müslümanlara beddua üstüne beddua, kitabında yer almazdı ıslahları için dua… Allah da yüzündeki nuru almış, kalmamıştı gözlerinde ziya; kendine bende olanlara göre ise evliya… Nizam vermeye çalışıyordu tüm dünyaya; Hak yolun tek temsilcisi, peygamber varisiydi güya…

Takipçileri de Müslümanların üstüne ateşler salmakta mahirdi, ateşler tanrısına iman etmeyen kâfirdi. Yağacaktı bir gün SAMANYOLU’ndan yıldızlar dökülür gibi ateş, kurtulamayacaktı o ZAMAN kendilerine hasım olan hiçbir kalleş(!) Ateş yağmurundan kurtulacaktı can evinde bir SIZINTI olan, şemsiye olacaktı ateşler tanrısına iman edenlere ZAMAN… Hâlâ kendiler gibi düşünmeyenlerin vay hâline aman aman!..

Bir “Uzun Adam” vardı tüm planlarını bozan, baharı beklerken onun yüzünden çökmüştü dünyalarına hazan… Ömür biçtiler ona birçok ZAMAN, tutmuyordu yaptıkları hiçbir plan.

Uzun Adam, iman etmişti tuzak kuranların en hayırlısının Allah olduğuna; o izin vermedikçe kimse zarar veremezdi kuluna… Hiçbir şeyden korkmadan devam ediyordu yoluna, arkasındaki dua ordusu yetmez miydi Allah’a kul olana? Okyanus ötesinde, küffar ilinde inzivaya(!) çekilen kişi ve avanesi, ederken beddua üstüne beddua; Doğu Türkistan’dan Endonezya’ya, Mekke’den Suriye’ye, Bağdat’tan Üsküp’e, Kosova’dan Libya’ya, Çeçenistan’dan Somali’ye, Pakistan’dan Arakan’a tüm İslâm Âlemi seher vakitlerinde ve her namaz sonralarında dualarını yolluyorlardı “Uzun Adam”a. Her dua bir kalkan oluyordu “Uzun Adam”a ve dava arkadaşlarına…

Doksanına merdiven dayamış, ak sakallı bir amca; tebessüm ederek mırıldandı: “Her saat dua ile desteklenen, kökleri tarihin derinliklerinde, gövdesi kutsal beldelerde, dalları Müslüman’ın bulunduğu her yerden dua alan bir ağaçtır şimdi Uzun Adam.” dedi ve ekledi: “Bu dala beddua kuşu konar mı hiç budala?