Yaşanan malum üzücü olayı hepimiz biliyoruz. Üstüne daha fazla konuşmaya, laf etmeye gerek yok kanımca. Ortada ciddi ve fazlasıyla büyük bir kayıp söz konusu… Lakin sizlere bazı durumları hatırlatmak istiyorum. Çocuklarla ne kadar iç içe yaşıyorsunuz, ne kadar yetimlerle, kimsesizlerle birlikte oluyorsunuz, çocuk yetiştirme yurtlarının durumlarını ne kadar biliyorsunuz; bilmiyorum ama bu konu üzerine yıllarca emek vermiş biri olarak bu çocuk kayıplarının ne demek olduğunu ben çok iyi biliyorum.
Türkiye gibi bir ülkede bile biz çocukları, bu batılı pisliklerin taciz, tecavüzlerinden, organ mafyalarından, çocuk ticaretlerinden, canlı bomba yetiştiren kişilerden, hırsızlardan, madde bağımlılarından, sadist – psikopat – ağır sapkın – kişilik bozukluklarından, dilencilerden korumaya çalıştık yahut bu durumlara maruz kalmış çocuklara sahip çıktık. Sadece batıdan değil, Türkiye’de de bu tarz insan olmayan kişilerin yaptığı durumlara maalesef ki şahit olduk. Ne kadar acı, biliyor musunuz; daha 5 – 6 yaşlarındaki çocukların tabiri caizse feleğin çemberinden geçmiş bir halle yüzüme bakıp – artık daha ne kadar büyük acı olabilir ki bu dünyada – der gibi bakan bakışlarına şahit olabilmek… Henüz 12 – 13 yaşlarında tecavüzden doğan erkek çocuklarının, sadece aralarında biyolojik bağın bulunduğu annesinin kaderini yaşayarak defalarca tecavüze uğramasının sonuçlarını canlı canlı görmek… Abisinin, ablasının yahut kardeşinin gözleri önünde böbreği, ciğeri gibi organlarından birinin canlı canlı alınıp oracıkta öldüğü gören çocuğun anlatımı dinlemek…
Buna rağmen haince, bu pislikçe, bu katilce, bu haysiyetsizce davranışlar halabir farkındalık doğurmuyor maalesef. İnsanlar, kendi basiretsizliğini masum çocuklar üzerinden götürmeyi en kolay tercih olarak seçiyorlar.Ve benim bu duruma şöyle bir bakış açım var: İnsanlar, doğumdan ölüme kadar eğitim sürecindedirler. Bu eğitim sürecinin en önemli parçası, insanın hayvani yönlerini törpüleyebilmesidir. İnsanın bu hayvani yönleri ne kadar eğitilirse, toplumlar o kadar ferah, huzur ve güven etrafında şekillenir. Lakin bu yönler, eğitim sürecinden geçmezse işte o zaman hazin durumlar bu şekilde kendini su yüzüne çıkarıverecektir.
Zira kaldı ki, insanın doğasında vardır “hayvanlık”. Kimisi eğitir kendini,âdem olur; kimisi âdem olduğunu zanneder, hayvandır, kimisi de direk bağıra bağıra ben hayvanım der. Ve batı, yaptığı her davranışla, uğraştığı her konuyla, hayat biçimiyle, duruşuyla, düşünceleriyle – kısacası her şeyiyle bağıra bağıra, ben hayvanî düzenin peşini ısrarla bırakmıyorum, cümlelerini haykırmaktadır. En bariz olanı da kaybolan 9 bine yakın çocukların açıklanamamasıdır.
Bize düşen artık batı özentiliğini ve hayvanî tutumların peşini bırakmaktır. Kaldı ki, bu kayıp çocuklara vesile olanlar, hayvandan da aşağı adi, pislik, düzenbaz, kalleş, katil ve adını veremediğim bir dünya ağır sıfatların direk sahibidirler. Ve batıyı kılavuz alan her kişinin yaşamı, saydığım sıfatlardan artakalmayacaktır.
Etrafımızdaki, içimizdeki ve dünyadaki hayvanî insanların olabiliyorsa insan, olamıyorsa yok olması temennisiyle.
Kelimelerin tükendiği yerde;
Selam ve dua ile…