Zaman zor zaman ve karmaşık durumlar bekliyor bizi.
Hani diyorlar ya; at izi it izine karışmış diye. Bu kez asla öyle değil. Her şey ve herkes apaçık belli. Yani at da belli it de belli. Tam da böyle bir durumda seçimlere gidiyoruz işte.
Ve zorlu bir süreç bu. Vatanı için, ülkesi için vazgeçmeyenlerin kazanacağı bir süreç.
…
Anlatırlar ki bir gün arifin birinin yanına genç bir talebesi gelmiş, sıkkın ve bıkkın…
- “Efendim” demiş sıkıla sıkıla “Ben bu yolda yürümekten yoruldum. Bu aşk ilmi dedikleri ne zorlu yol ne çileli bir menzilmiş ki bunca dert çektirir. Yeter efendim. Müsaade buyurun ben yoluma gideyim. Dayanamıyorum. Vazgeçeceğim.”
- “Gel hele evlat” demiş arif. Bir ağacın gölgesine diz kırıp oturmuşlar.
- “Kays’ı bilir misin evlat?” demiş arif ansızın. “Hani Leyla’dan geçip çileler çekip Mecnun olan ve Allah’a ulaşan Kays’ı”
- “Bilirim elbet. Kim bilmez onu” demiş genç talebe.
- “Eyvallah. Peki, Bayezid-i Bestami Hazretlerini tanır mısın çileyi, derdi nimet bilip bu menzilde yol alan?”
- “Kim bilmez, bilirim muhakkak”
Böyle devam etmiş arif. Peş peşe birkaç isim daha sormuş ve aynı cevabı almış yine. En son;
- “Peki” demiş “Bağdatlı bir Hasan vardı. Onu bilir misin?”
Bir aralık durmuş, susmuş, beklemiş genç talebe.
- “Bağdatlı Hasan… Yok efendim” demiş bilmem onu.
- “Doğru evlat bilmezsin. Zira o, vazgeçmişti…”
…
Ben ne vakit “değer mi bunca çileye?” diye söylensem kendi kendime ve ne zaman bir ateşin dumanı gibi ansızın ortaya çıkan, mantar gibi biten ve anlamsızca rağbet görenlere şahit olsam hep bu mesel gelir aklıma. Ama yine de insan işte! Şöyle geçer ve geçiyor içimden; etrafa bakınca iyi işler yapana değil; boş algı, iyi-kötü reklam ve her hâlükârda hatta ahlaksızca gündem olana “başarılı” diyorlar. Yazık.
Ama bu algıya mağlup olursak sadece bize değil ülkemize, devletimize ve geleceğimize de yazık olacak.