Biz Türkler asırlar boyunca Hakk’ı üstün tutarak, insanlığa barış ve adalet getirmenin mücadelesini vermiş şanlı, şerefli, muazzez bir milletiz. Asırlardır “Halkı yaşat ki, devletin de yaşasın” diyen ecdadımız, her daim kardeşlik düzleminde hareket etmiş ve her gittiği yere ilim, sanat, adalet götürmüştür. Tarihleri boyunca emperyalist ülkelerin, İslam coğrafyası üzerindeki tasallutuna karşı çıkmışlar, Hakk’ı üstün tuttukları içinde, sürekli olarak Haçlı ordularının topyekûn saldırılarına maruz kalmışlardır.
Son dönemlerde ülkemizde ve İslam coğrafyasında; Mısır, Afganistan, Pakistan, Suriye, Katar ve son olarak Filistin’de yaşanan tüm olumsuz gelişmelerin ardındaki tek gerçek, ümmetin son kalesi haline gelen ‘’Bağımsız Müslüman Türkiye’nin’’ durdurulması gerçeğidir. Esasen burada saldırıların tek hedefi Türkiye değil, Müslüman coğrafyanın tamamıdır.
Asırlar boyunca bizleri dışarıda bilek gücü ile yıkamayan, ruhunu şeytana satmış bu gâvurlar son iki yüzyılda bizleri içeriden yıkmanın peşine düşmüşler ve pervasızca “İmanımıza, inançlarımıza, kültürümüze” saldırmışlardır. Son iki asırdır uyguladıkları şeytani politikalar ile İslam dünyasının kutsal sayılabilecek tüm kilit noktalarını kontrol altına alan bu kirli güçler; Yalnızca ekonomi ve yeraltı kaynaklarını değil, uyguladıkları Siyonizm ve kültür emperyalizmi ile de sosyal ve kültürel alanda da maalesef İslam dünyasını boyunduruk altına almayı başarmışlardır.
Müslümanların sorunlarının önemli bir kısmı Batı’dan gelmektedir. Dünya üç yüz yıldır Batı medeniyetinin hâkimiyetinde yaşıyor. Aziz milletimizde defalarca maalesef bunların hain ve kirli tuzaklarından nasibini almıştır. Milli şuurumuz bu alçaklar tarafından defalarca yok edilmek istenmiş ve milletimiz kendisine adeta yabancı kılınmaya çalışılmıştır. Lakin Müslüman Türk Milleti asla milli benliğini ve o benliği oluşturan ruh ve manayı asla terk etmemiştir.
Muazzez milletimiz ithal ideolojilerin oluşturduğu büyük yarılmalar karşısında hiçbir zaman ümitsizliğe düşmemiştir. Milletimizde Allah’a çok şükür, her daim hem maddi, hem de manevi kalkınmamızı sağlayacak ‘’azim, irade ve iman gücü’’ mevcut olmuştur. İşte bu yüzden tüm dünya Müslümanları Türkiye’yi ‘’son kale ve güvenli liman’’ olarak görmektedir. İşte bu yüzden Türkiye’deki en ufak bir dengesizlik İslam âlemini tedirgin etmekte, başarılar da heyecan oluşturmaktadır.
1.7 milyar Müslüman’ın Batı taklitçiliği ve birbirleri ile ihtilaflı olmalarından dolayı düştükleri abes durum elbette ki içler acısıdır ve bizim özelimizdir. Lakin işte bebek katili Siyonist İsrail’i ve çoban köpeklerini cesaretlendiren de, İslam âleminin içinde bulunduğu mezar sessizliği ve bu savruk durumdur. Azmanlaşan Batılılar dün olduğu gibi bugün de, bütün İslam âlemini yeniden karıp harmanlamak ve membaını kurutmak istiyor.
Lakin uzunca bir süredir İslam dünyasının sinir uçları ile oynayan ve barut fıçısının üzerinde ateşle raks eden katil İsrail, artık iyice camii duvarına işemeye başlamıştır. Her ne olursa olsun, güvenlik ya da terörle mücadele gerekçesiyle Siyonist İsrail tapınakçılarının Mescid-i Aksa’nın statüsü ince ince değiştirmesi ve ağlama duvarını “Süleyman Mabedi’ne’’ çevirmesi asla kabul edilemez. Esasen İsrail’in son dönemdeki Mescid-i Aksa’ya yönelik provokatif eylemlerinin arkasında, bebek katili Netanyahu’nun Gazze’yi işgal etmek isterken vesayet bükücü Hamas tarafından uğradığı hezimet yatmaktadır…
Müslümanlara çifte standart uygulayan Birleşmiş Milletlerin (BM), “Mescid-i Aksa’da ibadet özgürlüğünü engelleyen adımlardan kaygı duyulduğunu’’ bildirmesinin, bizler için hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Yarım asırdır Siyonist İsrail’in işgali altındaki Mescid-i Aksa “Filistinliler’in ve dünya üzerinde nefes alıp veren bütün Müslümanlarındır.” Kâbe’den sonra, İslam dünyasının en önemli kutsal mekânına giriş çıkışları kısıtlamak, kimsenin haddine değildir. Hele hele bir avuç Yahudi’nin hiç değildir! Bre Ebrehelerbilesiniz ki;“Filistin halkı ve Mescid-i Aksa zinhar yalnız değildir..!”