Katil İsrail'i destekleyen “siyonist dostu” markalara karşı başlatılan boykot etkisini göstermeye başladı.
Türkiye’de başlatılan bu onurlu duruş Orta Doğu, Afrika ve Orta Asya ülkelerinde de karşılık buldu.
Avrupa ülkelerinde insanlar satın almama özgürlüğünü çoktan keşfetmiş.
Örneğin Fransa…
Fransa'da bazı marketlerde İsrail üretimi avokadoların başka ülke menşeli gösterilmesine tüketicilerin tepkisi sert oldu.
Hatta İsrail’in olumlu algılandığı ABD'de bile tüketici boykotları gittikçe yaygınlaşıyor.
Borsada işlem gören markalar korkunç sayılabilecek değer kayıpları yaşıyor. Satış fiyatlarını maliyetin de altına çeken markalara şahit oluyoruz.
Tüketici bilinci açık oldukça boykot daha büyük sesler getirecek.
Satın almama çağrılarını ve boykot kampanyasını “bir anlık tepki” ve “geçici hırsla” izah eden, “başarısızlıkla” ve “sürdürülebilir olmamakla” itibarsızlaştıran içimizdeki İsraillilerin kara yaslar bağladığını da ifade etmek isterim.
Hep söyledim, yine tekrarlıyorum.
Siyonizmin en büyük silahı, dünya ticaretinde “hâkim” markalara sahip olması.
Tesis edilen ticari tekellerin gün itibarıyla işleri istedikleri gibi gitmiyor.
Olmadık kampanyalar yapıyorlar, indirim üstüne indirim uyguluyorlar.
Bu arada boykot sadece satın almama sürecini kapsamıyor.
Marka değeri, sosyal anlayış, insan hakları bilinci, adil ticaret gibi kavramlar daha fazla irdelenir oldu. Entelektüel sermayenin tavrı da insanlıktan yana duruş sergilemeye başladı. Bu anlamda bilim adamları ve akademisyenler İsrail ilintili projelerde yer almak istemiyor, geçmiş anlaşmalar da birer birer iptal ediliyor.
Özetle…
“Katillerin cephanesi bizden değil” kampanyası bir yaşam biçimine evrilmeye doğru gidiyor. Böyle de olmalı. Aynı duyarlılığı yarınlara taşımalıyız.
İşte o zaman kazanan biz olacağız.
İsrail'in Filistin’de, Gazze Şeridi'nde giriştiği soykırıma destek niteliğinde açıklamalar yapan ve İsrail'e yardım gönderen küreselci markalar, siyasi dağınıklığıyla kötü bir imtihan veren İslam coğrafyasında da boykot ve protesto ediliyor.
Sadece protesto!
Şimdiye kadar gördüklerimiz, “satın almama” yönünde yaygınlaşan boykotun özellikle Türkiye’de ciddi anlamda etki gösterdiği yönünde.
Vicdanının sesine kulak veren milyonlarca tüketici, tercihini değiştirdi. Bireysel tüketicinin onurlu duruş sergilemesi çok anlamlı.
Yeme içme mekânları da bu anlamda en ön safta yerini almaya çalıştı.
Gazlı içecekler ve hijyen grubunda “satın almama” politikalarını gözden geçiren çok sayıda lokanta ve restoran var.
Müşteri tercihi ve rekabet şartlarının zorluğundan korkan işletmecilere en güzel cevabı tüketicilerimiz veriyor.
Gazlı içecekler yerine millî içeceklerimiz olan şerbet ve ayranı tercih ediliyor; Türk kahvesi satışlarında da ciddi bir artış yaşanıyor.
Ancak aynı hassasiyeti medya ve perakende sektöründe göremedik!
Haber kuşaklarında boykot kampanyalarına destek çağrıları yapıp reklam kuşaklarını “katliam destekçisi” markaların istilasına teslim etmek…
Bizim medya organlarına has bir durum olsa gerek!
Marketlerin satın alma politikalarında da değişen pek bir şey yok! Hatta bazı marketler, tam aksi yönde refleks gösterdi; ellerindeki ürünleri kampanyalarla ortaya döktü. Bu durumu fırsata çevirip yeni satın almalar yapan ve “spot” pazarında çıkar devşirmeye çalışan “girişimci” marketlerimiz bile oldu!
Umarım bir gün, bu market yöneticileri de insanlık çizgisini fark eder ve “insanlık adına” gerekeni yapar!
Kafasında soru işaretleriyle yaşayan sen!
Şimdi sıra sende.
Duadan başka elinden bir şey gelmediğini düşünüyorsan yanılıyorsun!
Hür iradenle satın almama silahını kullan!
Ramazan ayının arifesindeyiz.
Gaflet ve ihaneti ibadetine katık etme!
Kardeş kanıyla orucunu kirletme!
Kahpe kurşunlarla iftar açma!
Sen sen ol, bu oyuna gelme…
Bu vebale ortak olma!
Unutma!
Boykot yaşatır!