Boşluk ‘hoşluktur.’
Kafatasında olunca değil.
Resimde ‘figürsüz, formsuz alanlar’, müzikte ‘es’ gibi.
Binalar arasındaki mesafe anlamında da güzel.
Rahmetli babam boşluktan pek hoşlanmazdı.
Bir gün elimde rahmetli Necip Fazıl’ın ‘Çile’sini gördüğünde -o esnada iki mısralık beyitlerinin olduğu sayfa açıktı- ‘Bu nasıl kitap, niçin boş?’ diye hayretle yüzünü buruşturarak sordu.
Kitapların kıymetini elbette biliyordu. Ancak her kitabın değil.
‘Mübarek Kur’an’ın’ gayrısındaki kitaplar yalan ve boştu.
Onun gözünde, başka kitapları okumamı ‘meşrulaştıracak’ bir cevap bulmuştum.
‘Kur’an Allah kelamıdır, onu daha iyi anlamak için okuyorum bu kitapları baba’ dediğimde, duraksamış, bütünüyle ikna olmasa da, ‘İyi o zaman’dan başka bir cümle dökülmemişti ağzından.
‘Boş işlerden saydığı okumaya’ karşı, tam olarak ‘mevzi’ kazanmışken, Çile’nin yarı boş sayfaları yüzünden yitiremezdim.
‘Bu bir şiir kitabı’ dedim, ‘Okuyan kişi, aynı zamanda bir defter gibi kullanabilsin diye özellikle boşluk bırakılmış.’
Sahiden sayfadaki boşlukları değerlendiriyordum.
Kıymet verdiğim şiir kitapları, günlerce, haftalarca, hatta aylarca bir el kitabı gibi yanımdan ayırmadığım için neredeyse telefon rehberine dönüşürdü. Karakalem eskizlerimden, aklıma düşen mısralara kadar hepsini not ederdim.
Çile de o haldeydi ve karalamalarımı bir çırpıda göstererek de kanıtlamıştım.
Rahmetli, yine ‘bütünüyle’ ikna olmadıysa da ‘İyi o zaman’ deyip geçmişti.
Gördüğünüz gibi sayın okur.
‘Boşluklar dikkat çekicidir ve dahi işe yarar.’
Toplu taşıma araçlarındaki boş koltuklar ve boş alanlar dahil.
***
Boşluk, hakkında methiyeler düzülebileceği gibi, tam tersi aşağılanabilir de.
Boşluk ve hiçlik çok hacimlidir.
Kargaşa ve kaosu barındıran her şeyden çok daha sevimlidir.
Yokluğunu hissettirir, varlığını hissettirir.
Yaratılmışlar için de ‘özel’ bir şeydir.
Oraya zaferlerinizi özenle yerleştirebileceğiniz gibi, yenilgilerinizi de koyabilirsiniz.
Boşluk kuytudur.
Gökyüzümüzdür.
Rahmetli ve bereketli bir şeydir boşluk.
Boşluk bir şehrin en geniş meydanıdır. İsyan için de lâzım olur günü geldiğinde.
Provoke etmez, manipüle etmez sizi.
Başkalarının manipülasyon ve provokasyonuna kapalıdır.
Mesafedir. Saygıdeğerdir.
Anlaşılmayı ve anlamayı kolaylaştıran bir şeydir.
***
Peki boşluk satın alınabilir mi?
Rahmetli babam olsa, ‘Bal gibi satın alınabilir, hatta almıştın bile’ derdi Necip Fazıl’ın Çile’sini kastederek ve bu defa da benim ‘söyleyecek’ sözüm olmazdı.
Bu mantıkla, zaten bir resim satın aldığınızda, ‘sanatsal bir kıymet olarak’ boşluğu da satın almış olursunuz.
Bir müzik albümündeki es’ler ne kadarsa, o kadar boşluğu da.
Tabi ki ironi yapıyorum.
Ben boşluk ihtiyacımı başımı ‘gökyüzüne’ kaldırarak gideriyorum. Yahut ‘Canan’ ile ‘Marmara’nın kıyısında oturup ‘ufka’ doğru bakıyoruz. Bir siluet olarak, mora çalan rengiyle uzak tepeler ve ‘Prens adaları’ problem çıkarmıyor.
Muhtemelen Murat Ülker de, Bedri’ye 125 bin dolar bayıldığı boş çerçeveye bakıyordur onca meşgalesi arasında boşluk duygusuna ihtiyaç duyduğunda.
O değil de, elimde gördüğü Çile’ye maraza çıkaran babam, Bedri’nin boş çerçevesine Murat Ülker’in onca parayı boca ettiğini duysa ne yapardı merak ediyorum.
Ben, ‘Muratcım, ne yani, senin ürünlere yatırdığımız onca parayı boş işlere mi yatırıyorsun?’ der miydim? Derdim valla.
Meraklısına not: Boşluk mevzu üzerinden Bedri-Murat Ülker alışverişine 4 yıl sonra niçin bir yorum yaptığımı merakına basit bir cevabım şu: ‘O vakitler Diriliş Postası henüz çıkmamıştı be aziz okur.’
Selam eder gözlerinden öperim.