BM ve Gazze

Abone Ol

Dünyanın en donanımlı vekâlet savaşçısı siyonist İsrail, ABD liderliğindeki müttefiklerin silahlarıyla kadın ve çocukları her yerde vurmaya devam ediyor. Hitler zulmünün benzeri bir vahşet bir kez daha tekrarlanmasın ve güçlü olan veya muktedir bir efendiden güç devşiren birileri mazlumlara zulmetmesin diye kurulan BM, 79. Genel Kurulu’nda sefalet ve acziyetini bir kez daha ilan etti. Başta ABD Başkanı Biden olmak üzere dünya devletlerini yönetenlerin önemli bir kısmının ahlaki standartlar bakımından sınıfta kaldığına tanıklık ettik. Muktedir devletler ideolojik, coğrafi ve bölgesel inanç tercihlerini göz ardı ederek, Hitler’in kötülüklerini yok ederek kurdukları BM çatısı altında çıkarları uğruna çağ Hitler’inin kötülüklerini yaşatan birini destekleyerek insanlığı dehşet verici bir ümitsizlikle yüz yüze bıraktılar. Kötülük fıtri olmadığından doğal uyumu bozar ve insanlıkta umutsuzluk yönelimlerini artırır. İnsanlığı doğal fıtrat, umut ve uyuma yöneltmek ancak kötülüğün cezalandırılması veya ortadan kaldırılmasıyla yeniden tesis edilebilir.

Adil ve ahlaki bir düzen için sorumluluklarından kaçan ve ürettikleri sahte tehdit algısını her an ve her zeminde tekrarlayan mağrur mütekebbirlerin silahlarıyla mağdur insanları katleden zalimlerle bir gün aynı sanık sandalyesine oturacaklarını hiç düşünmezler mi?

Bir asrı geçkin zamandır Filistin topraklarında soykırım yapan teröristleri destekleyen ABD ve müttefikleri, suç ortaklıklarını gizlemek için de ara sıra “hemen ateşkes” diye seslerini yükseltirken yan kapıdan da ateş gücü yüksek silahları canilere teslim etmeye devam ediyorlar. Düşen her bomba ABD ekonomisine iş, aş ve vergi olarak dönüyor ve Filistin’de, Gazze’de, Beyrut’ta soykırım mağdurlarının kanlarıyla yeni dolarlar basılmaya devam ediyor. Roma’dan başlayan keşiflerle kurumsallaşan sömürgeleştirme ve emperyalizm dönemi, canlı yayınlarda insanlığa karşı işlenen suçları görmezden gelme körlüğüne evrildi. Çocuk ölümlerini istatistik veriye dönüştüren ahlaksız bir insanoğlu türü ile karşı karşıyayız.

Hitler’in kamplarında, "onulmaz hastalıklara yakalananlara" bahşettiği "merhametli ölümlerle" başlattığı imha programı sonradan soykırım olarak tarif edildi ve o tarif BM kuruluş şartları içinde yerini aldı. Filistin topraklarında ve Gazze’de BM’nin kurulmasından hemen sonra başlayan soykırım hâlâ önlenemiyor.

ABD, BM kürsüsünde, ölümünü ve ihtişamlı günlerinin tarih olduğunu, siyonist Yahudilik karşısında bir iradesinin bulunmadığını ilan etti. Biden, BM kürsüsünde, 7 Ekim’de Hamas’ın İsrail’e düzenlediği saldırıyı hatırlatarak rehinelerin aileleriyle görüştüğünü, onlarla yas tuttuğunu ve cehennemi yaşadıklarını söyledi. Sonra da “Gazze’deki masum siviller de cehennemi yaşıyor. Hamas’ın başlattığı bu savaşı onlar istemedi.” vurgusu yaparak binlerce çocuk ve kadını, 7 Ekim akşamı yaşanan eyleme karşı katleden İsrail’i özne bile yapmadı. Özellikle “Gazzeli siviller cehennemi yaşıyor.” diyerek bir masumiyet gösterisi yapıyor. Bu cümlenin doğru söyleyişi; “ABD ve müttefiklerinin tedarik ettiği silah ve mühimmatla Gazzeli sivillere, kadın ve çocuklara cehennemi yaşatıyoruz.” olmalıydı.

Zulmün, vahşetin, görmeden ve hissetmeden öldürmenin kararını veren muktedir devletin aklı mumyalanmış başkanı, bir ölünün sayıklamalarıyla son kez BM kürsüsündeydi ve başkanlığını yaptığı ülke insanlarını utandıracak sözler söylüyordu. Bir grup fanatiğin bir konsere yaptığı baskınla başlayan ve aralıksız insan öldürme meşruiyetine gerekçe yapılan 7 Ekim algısı, olay tarihinden itibaren her dem kullanılan bir retorik. Biden, BM kürsüsünden, Netanyahu’dan pleybek olarak aktardı ve yeni bir şey söylediği vehmi ile gerçekleşen soykırımı, çocuk ölümlerini ve ABD bombalarıyla yerle bir edilen şehirlerin görüntüsünü örtmek istedi; ancak İsrail’in kullandığı ABD bombalarının ürettiği kirli duman süresi kadar bile vahşeti örtemedi. 7 Ekim’de yaşananlar bölge gerçekliği içinde devlet aklıyla okunsaydı 50 bin kişi ve binlerce mekân yok edilmez; kısa bir süre içerisinde rehineler de evlerine dönmüş olurdu.

Yahudilerin, Firavun Mısır’ından çıkışından 1948 yılında Filistin topraklarına yerleştirilmeleri sürecine kadar yaşanan Yahudilik tarihi hatırlanmadan bu günlerde Mezopotamya’da olup bitenleri anlamak oldukça zordur. Şöyle ki Yahudiliğin tarihi, sürgün ve göçler tarihidir ve bu yaşanmışlığın sorumluları yaşadıkları coğrafyadaki komşuları değildi. Tarihlerindeki en büyük sürgünü onlara yaşatanlar Romalılardı ve bugün siyonist İsrail, Romalıların yeryüzüne emanet bıraktığı zulmün ABD ve Avrupalı temsilcilerinin kontrolünde “süpürme, sürgün ve yok etme” stratejisini uygulamaya devam ediyor. Bugün İsrail zulmünün baş mimarlarının stratejilerini kurgulayan Aşkenazi Yahudileri, Roma döneminde o tarihlerdeki Fransa, Almanya ve İngiltere topraklarına yerleşen; zaman içerisinde Polonya ve Rusya’ya uzanan göçlerle kimliklerini Avrupa-Roma aklına endeksleyen Yahudiler (zulüm ve güçle iktidar olan zihnin çocukları). Babil sürgününü yaşayan ve İslam’ın geldiği coğrafyada varlıklarını sürdüren, bin yıl kadar Müslümanlarla önce İspanya’da sonra da Osmanlı coğrafyasında yaşayarak kimliklerine insanlıktan bir iz ekleyen Yahudiler de Sefarad Yahudileri olarak anılır. Sefarad ve Aşkenazi Yahudiliği ayrımına dikkatle bakıldığında Sefaradlar Babil Yahudiliğinin devamı, Aşkenaziler de Roma Yahudiliğinin kültürel ortamından artakaldılar ve bugün siyonist ideoloji, Aşkenazi Yahudilik ve Evanjelist neokon vahşiliği üzerinden varlığını sürdürüyor ve bundan dolayı siyonist İsrail; sadece İsrail değildir.

İnsanlık tarihinin en belirleyici coğrafyası olan modern zaman tarihinin Orta Doğu’sunu hangi verilerle okumak gerektiğine yoğunlaşan dünyanın, bölgede barışı önceleyen bir stratejisi olduğundan emin değilim. Sadece, ABD’nin Evanjelist neokonları isterlerse savaş birkaç saat içerisinde biter. Gazze’de, Gazzelilere uygulanan soykırım durur. İnsanlık vicdan ve merhametine yapılan soykırım engellenir ve çocuklar açlıktan ölmez. Şehirler aydınlanır ve şehirlere su gelir. İnsanlar, insanlık sabahlarına uyanır ve ABD silahlarının ürettiği yangın yerlerinde Firavun ateşine atılan İbrahim’in uyandığı bahçeye uyanır çocuklar.