Erem Şentürk kardeşim diyor ki; Başkanlık sistemi, müstakil bir hedef değil,
uluslararası stratejik hedefimizin, ‘BÜYÜK TÜRKİYE’ tahayyülümüzün bir parçasıdır.
Büyük Türkiye tahayyülümüz, Hak ile olan yakınlığımızı kesp etmek cihetinden
bir toplumsal nafile ibadetimizdir.
Yeniden ‘Maruf’ üzere olma, ‘Münker’ den kaçınma, hak ve adalet üzere kamil bir ahlak toplumu olma cehtimizden önce ‘Necasetten Taharet’ etmemiz kaçınılmaz bir gerekliliktir.
İçimize giren virüsün meydana getirdiği şu terör denilen ifrazattan kurtulmamız için güvenlik güçlerimizin yaptığı mücadele, nefes almamızı engelleyen, solunum yolumuzu tıkayan terör balgamının ve çeşitli ifrazatın sümkürülüp tükürülerek atılması demektir.
Yeni bir Anayasa ve ‘Başkanlık Sistemi’ her şeyden öte başlı başına bir necasetten taharet demektir.
Necaset, olması gereken bir şeyin önüne, olmaması için ortaya konulan her engeldir.
Türkiye, ‘Türkiye’ olduğu zaman ‘Büyük Türkiye’ tahayyülden tasavvura yol almaya başlamış demektir.
Harici ve dahili bizi kirleten necaset odaklarının, üzerimize sağnak olarak yağdırdıkları kirden korunmamız için Yeni anayasa bir şemsiye olacaktır.
Bu güne kadar bir kaç kişinin (koalisyonların) tutmaya çalıştığı (parlementer demokrasi) şemsiyesi şu delik deşik darbe anayasası toplum olarak bizi bu kirden korumaya kafi olmamıştır.
Bizi bu kir sağnağından koruyacak şemsiyeyi, bir kişi (başkan) değil de,
birkaç kişi ( koalisyon) elden ele kapışılan, paylaşılamayan bir iktidar olunca toplumu korumaya matuf olmaktan çıktığını acı tecrübelerle yaşayıp geldik…
Kendi kendimizle barışmak anlamına gelen, Türkiye’nin ‘Türkiye’ olması demek olan ‘Barış süreci’ terörle dahili ve harici kirletilmeseydi, bu gün güvenlik güçlerimiz bir necasetle taharet mesaisine icbar olmayacaktı.
Necasetten taharet olmadan yapılacak her şey kirlenmeye ve bozulmaya mahküm olacaktır.
Türkiye’nin necasetten tahareti aziz İslam coğrafyasının birinci önceliğidir.
Çünkü Türkiye bu coğrafyanın kalbidir.
İslam coğrafyasının tezkiyesi bu kalbin tasviyesiyle mümkündür.