Arap coğrafyasındaki devletlerin büyük çoğunluğu Birinci ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkmış devletlerdir. Asıl önemli olan bu devletlerin nasıl doğduğu değil, halkların tarihini, geçmiş ortak hayatlarını silme ve ulus devleti bu halkların bütün tarihi olarak dayatma girişimleridir.
Arap dünyasında devam eden savaş ve ölümlerin sebebi, büyük çoğunluğunun asırlar boyunca bağlı kaldıkları devleti unutup, insan hakları ihlalleri üzerine inşa ettikleri devletçiklerini tarihlerinin başlangıcı kabul etmeleridir. Günümüz Arap devletleri siyaset dünyasında tarihlerini kurucu babalarından başlatmakta, öğrencilere bu dar bakışı tarih diye okutmaktadır. Devletin kuruluşuna mesnet olarak aldıkları bağımsızlık mücadeleleri de kurucu liderin şahsına odaklanmaktan ibaret kalmaktadır. Bu liderler ölümlerinden sonra bile her tarafta etkilerini sürdürebilmektedir!
Caddelerde, kurumlarda, üniversitelerde, hattâ, çocuklarımıza sevgiyi, içtenliği, insanlığı ve başkalarıyla dayanışmayı öğreteceğimiz ilköğretim kurumlarında bile bu ölmüş liderler öne çıkarılmaktadır. Eğitim hayatımız gerçekten kötü bir görüntü veriyor. Her eğitim kurumunun girişinde bu kurucu lider ya da komutanların resim ve heykelleri mevcut. Arap devletlerinin büyük çoğunluğunda bu resimler, çocukların gözüne güzel görünsün diye altın gibi görünen sırma çerçeveler içine alınmıştır. Her sabah çocuklar bilgiye ve vatana saygı yerine bu sağır ve dilsiz resim ve heykellere saygı göstermektedir! Arap devletlerinde “mutlak hakimiyet” onların elindedir! Bu zavallı durum bazı Afrika ve Asya ülkelerinde de görülmektedir. Mesela Kuzey Kore…
Anlatmak istediğim düşüncenin özü şudur: Büyük olsun küçük olsun ulus devlet fikri ne İslam’a uyar ne de Arapçılığa. Ulus devlet düşüncesi, bir zamanlar Osmanlı Devleti çatısı altında toplanan İslam Ümmeti’nin vahdetini parçalamak için geliştirilmiş bir düşüncedir. Avrupa başta olmak üzere Osmanlı Devleti’nin parçalanmasına sevinen çok ülke olmuştur. Ancak, bu sonucun insanlığın lehine olmadığını yakında bütün dünya görecektir.
Dünyanın birçok yerinde devam eden savaşların ve kaosun en önemli sebebi Osmanlı Devleti’nin parçalanmış olmasıdır. Bu parçalanma, her tarafı kuşatmış olan aşırıcılığın üretilmesine zemin hazırlamıştır. Zira, halkların birlik ve beraberliği öncelikle istikrarın sağlanmasına bağlıdır. Ancak, Osmanlı Devleti’nin parçalanması ve coğrafyamızda ırk ya da grup esaslı bir sürü devletçiğin kurulmuş olması, kaçınılmaz olarak dünyayı felakete sürükleyen birçok ırkçı ve kindar hareketi doğurmuştur.
Artık Avrupa, Ortadoğu’da büyük ve güçlü bir ülkenin duruma vaziyet etmesinin önemine kanaat getirmiş durumdadır. Yeni parçalanmaların Avrupa’ya hayır getirmeyeceğini çok iyi anladılar. Öte yandan, biz gelecekten sorumluyuz. Öncelikle okullarımızdaki yanlış düşüncelerden ve yanlış mesaj veren resim ve heykellerden kurtulmalıyız. Genç nesillerimize şu acı hakikati öğretmeliyiz: “Ulus devletlerin kuruluşunda öncülük eden tüm önderlerimizin ellerine kan bulaşmıştır.” Bunlar peygamber değildirler!
Biz halklarımızın maslahatını ve geleceğini önemsemeli ve öncelemeliyiz. Bizden beklenen çocuklarımızın buluşlar gerçekleştirdiği günleri onların bayramları olarak görmemiz ve yeni güzel şeyler üretmemizdir. Zira, uzun yıllar önce ölmüş eski liderlerin o dönemdeki düşüncelerinin esiri olarak kalmamız akla ve mantığa uygun değildir. Nitekim bugün bizler, öncekilerden çok daha bilgili ve bilinçliyiz, onlardan daha kültürlü ve tecrübeliyiz.
Geleceğe bakmalı, ‘şu anda yaşayan insan’ı öncelemeliyiz. Daha iyi bir geleceği inşa etmenin yollarını aramalıyız. Yıllar önce ölmüş insanların düşüncelerine kendimizi hapsederek, onlar adına otorite kullanan, onların resim ve heykellerini istismar ederek tahakküm kuran insanlara teslim olmamalıyız.
Çeviri: Fethi Güngör