(O meş’um günlerde yazılmış bir 17/25 Yazısı)
Bu operasyon 7 Şubat 2012 günü legal-meşru Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı MİT üzerinden yeltenilen başarısız yıkma girişiminin daha kapsamlı ve algısal etki boyutu itina ile planlanmış çok daha güçlü bir tekrarı mahiyetinde. Kendilerinde vehmettikleri yasalar üstü olağan dışı bir güçle ve kamu adına adaleti sağlamak üzere ellerine teslim edilmiş yargı gücünü kullanarak devletin istihbarat başkanını gözaltına alıp tutuklamak isteyenler bunu beceremeyince çok zamandır dehşetli bir kin ve hırsla tüm mahfillerde Erdoğan’a karşı saldırıya geçtikleri bilinen bir gerçekti. Gezi kalkışmasının meydana getirdiği travmatik atmosfer tam da bekledikleri ihanet ortamını sağlamış meğer.
Milletten demokratik usullerle aldığı meşru hükmetme yetkisiyle devletin işleyişinden sorumlu olan hiçbir hükümet, milli eğitim, adalet, güvenlik vs. gibi asli görevlerini hiç grup veya kitleye sınırsız yetkilerle delege edip devredemez. Bunu tehditle elde etmek isteyen mahfiller olursa da egemenlik yetkisini kendisine veren milleti adına tıpkı organize suç örgütleri ve mafya tarzı örgütlere reva kıldığı gibi şiddetle cezalandırır, cezalandırmalıdır. Bu kez, uzunca yıllardır milletin çocuklarının kanını emen ”dershane” sisteminin kaldırılması yönündeki hükümet kararını bahane ederek giriştikleri bu yolsuzluk kılıflı alçakça eylem AK Parti ve Erdoğan’dan daha ziyade esasen tam anlamıyla Milli İradeye yöneliktir ve inanılır gibi de değildir.
Herkes Allah ve adalet önünde eşittir, denktir. Kesinliği tartışılmaz bir doğru. Yanlış yapan kim olursa olsun mutlaka hesabını vermeli, amenna. Ancak başta adalet mekanizması olmak üzere milletin memuru olmaları adına ellerine verilmiş kamu gücünü kullanarak siyasete müdahil olmaya çalışmak ise tam anlamıyla bir adaletsizlik ve düpedüz bir hukuk cinayetidir.
Üstelik Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin içine çöreklenerek uluslararası güç ve çıkar odaklarının istediği doğrultuda bu tip varyasyonlara bulaşıp ülkemizin geleceğini karartmaya çalışmak ise, şahsımca millete karşı işlenebilecek en büyük günahlar ve affı mümkün olmayacak derecede büyük ihanetler cümlesindendir. Şayet böyle ise herkes emin olsun ki en ağır şekilde karşılığını görüp cezalandırılmaları kaçınılmazdır.Yeni Türkiye’nin böylesi bir kamburu taşımaya asla tahammülü olamayacaktır.
Kendilerini ister hukuk kılıfıyla perdelesinler, isterse başka argümanlarla, Türkiye düşmanlarıyla bilerek ya da bilmeyerek işbirliği yapan hiçbir grup, cemaat, hizip ve bunların kamu gücünü bir şekilde elinde bulunduran devlet içine sızdırılmış uzantılarının sadakatlerini Türkiye devleti, hükümeti ve milletinden öte; kendi şeyh, hoca efendi, imam, paşa,mehdi,reis, velayet-i fakih, halife, istihbarat kurumu, güç odağı, sermaye grubu vs.. gibi sıfatlarla tanımladıkları kişilere hasr ederek yaptıkları ihanetlerin hiçbir şekilde af edilmesi mümkün olmayacaktır. Erdoğan’ı sevmemek başka bir şey, millete ihanet ise bambaşka bir şeydir.
Uzunca zamandır neden olduğunu gerçekten de anlamakta zorluk çektiğimiz, hükümete diz çöktürmeye çalışırcasına şantaj, tehdit ve kara propaganda yöntemleriyle kin ve nefret eseri olduğu apaçık olan söylemlerle saldırmakta olan ve Cemaatin diye adlandırılan basın yayın organlarında yazıp çizmelerine izin verilen, bağlantı ve bağdaşıkları arasında sesi çok çıkan ve kim olduklarını tam olarak bilemediğimiz nefret dili kullanan adamlarla ilişkilerini kestiklerini ilan etmedikçe, başta hoca efendileri olmak üzere tüm gruplarının da böyle düşündüğü kabul edilecektir. Eğer her türlü uyarı ve samimi yaklaşımlara rağmen, milletten hayır hasenat ve dini hizmetler adına- kayıtsız ve belgesiz olarak- topladıkları paralarla belirli bir cesamete kavuşmuş grubun, üstelik Müslüman kimlikli ve İslam dünyasının umudu haline gelen ve yedi düvelin ejderhalarıyla savaşan bir iktidara karşı giriştiği anlamsız siyasi kavga ve güç oynaşlarında ısrar etmesi bir daha asla tamir edemeyecekleri şekilde esasen kendilerine zarar verecek ve zaman içersinde tam anlamıyla marjinalize olup yok oluşlarına sebebiyet verecektir.
Ayrıca, askeri vesayet sisteminin sona erdirilmesi sürecinde -Ergenekon-Balyoz vs. hepimizi yapılan hataları ve yaşla kurunun birbirine karıştığını görmek konusunda yanıltan yine bu aynı grubun gazeteci kimlikli siyasi sözcü ve mühendisleri olmuşlardır. Anlaşılan bu derin bağlantılı adamlar esasen kendi vesayet sistemlerini kurabilmek ve siyasi otoriteye diz çöktürebilen yeni bir çete kurabilmek için bunca uğraşmışlar şeklinde düşünmemiz için de hiçbir nedenimiz yok!..
Ama görünen şu ki, tüm bu yaptığınız alçaklıklarla , çıkardığınız fitne, fücur, fesatlık dolu aşağılık saldırınızla sadece Türkiye’ye değil yardımcı olabileceğimiz umuduyla biz Türkiyeli kardeşlerine bel bağlayıp aşağılık katil diktatörlere baş kaldırmış tüm özgürlük yanlısı devrimci halklara da ihanet ediyorsunuz, başta Suriye olmak üzere..
Bu şekilde devam ettiğiniz sürece, yani ülkenin enerjisini içeride boğmak adına yaptığınız tüm bu girişimlerle ancak ve ancak bizim için emperyalist odakların haysiyetsiz ve satılmış uşakları olarak kabul edileceksiniz.Ve coğrafyada, sizlerin bu alçakça saldırılarıyla uğraşırken kurtaramadığımız ne kadar masum cesedi varsa , kanları ellerine bulaşmış zavallılar olarak ölümle buluşacaksınız.
Ve Kıyamet gününde yeniden görüşeceğiz, şüphesiz!… Ne hocanız, ne şeyhiniz , ne bin bir sıfatlı abileriniz ve ne de kendilerine sırtınızı dayayıp güç olduklarını vehmettiğiniz ölümlüler sizleri kurtaramayacak!.. Kanlarına girilen tüm masum çocuklar, özellikle Suriyeli olanları sizleri boyunlarınızdan kavrayıp cehenneme sürükleyecek… Gık bile edemeyeceksiniz!..Belki biz de edemeyeceğiz..
Ama en azından biz ”gücümüz yetmese de adalet ve haktan yana tavır almıştık Ya Rab !..” Diyebileceğiz. Ama sizlerin tüm mazlumların kanında parmak izleriniz var.. İşiniz gücünüz ihanet.. Ve bizim için artık yok hükmündesiniz…
Allah ıslah etsin, değilse kahr-u perişan !….
( Not: Bu yazı, 17 ve 25 Aralık 2013 olayları üzerine yazdığım ve dönemin haftalık Sancaktar Dergisinde 20 ve 27 Aralık sayılarında yayınlanan iki makalemin cem edilmiş muhtasar halidir. O anlarda esasen Başbakan’ın oğlu Bilal’i göz altına almak için evinin basılmak istenmesiyle ilgili gelişmelerden doğru düzgün bir haberimiz olmadığı gibi, MİT TIR’larını deşifre etmek cürm-ü kebiri de henüz işlenmemişti.)