Hayat bir devir daim değil mi? Doğuyoruz gençlik dönemleri, orta yaşlar, sonra yaşlılıklar gelmiyor mu? Tabiattaki bu doğal denge sürekli kendini tekrar ediyor etmesine de sosyal düzen bozuldukça acaba insanlığın binlerce yıllık hafızasındaki sosyal ilişkiler düzeni kendini ayakta tutabilecek mi bakalım? Mesela, ebeveyn- çocuk ilişkisi gün geçtikçe yozlaşan bir dünyada daha ne kadar sürebilecek? Üzerinde kafa yorulması gereken gerçek bir sosyal mesele bu…
Diğer yandan ailenin bütün fertlerinin bir ocağın başında toplandığı sıcak “ocakbaşı” muhabbetleri, bir yandan değişen toplum ve ekonomik ilişkiler diğer yandan, çocuk sayısının düşmesi ve çekirdek aileye çekilme, bir de bunlara ilaveten hızlı bencilleşme üst üste konulduğunda herhalde geri dönüşü imkânsız şekilde sadece hatıralarda kalmış olacak. Geleneksel ailede yaklaşık 30 kişi ile temas sayesinde sosyalleşerek yetişen gencin bugün teması, 8 kişiye kadar düşüyor. Ne var ki bunu hafifletmenin de yolları var.
Çocuklarımızı teslim edebileceğimiz doğru adreslerin sayısı gün geçtikçe azalıyor. Onlara temel değerleri verme konusunda ailelerin yükü hiç olmadık kadar artmış durumda. Bunu nasıl sağlayabileceğiz? Size hayali bir projeyi değil, bizim yıllardır yapageldiğimiz bir uygulamayı tavsiye ediyorum bugün. Aile, akraba ve dost buluşmalarını yani…
Eğer ailenizden uzaklardaysanız veya onları kaybettiyseniz bunu hiç olmazsa yakın dostlarınızla, sizi seven insanlarla sürdürmeye çalışınız.
Böyle bir aile ortamınız varsa, önce yakınların kaynaşması için bir zemin hazırlamakla işe başlamalısınız. Öncelikle çocukların ve ailelerin kendilerini rahat hissedebilecekleri bir ortamı oluşturmanız lazım.
Bunun için biraz zamandan, biraz da rahatımızdan fedakârlık gerekiyor tabii. Ama daha ilk uygulamada buna değdiğini göreceksiniz. Güngörmüş ve asalet sahibi hanımlar, bu tür aile buluşmalarının lokomotifleri oluyorlar. Bayanlar istemeden ve katkı sağlamadan bunu başarmak son derece zor. Fedakârlık demiştik; bunu yapamayacak durumdaysanız, hayata dair bir iddianız da olmamalı, bütün eleştirilerinizden vazgeçmeli, olduğunu varsaydığınız duruşunuzu da şöyle bir gözden geçirmelisiniz.
Bizde bu fedakârlığı büyük ablam üstlenmiş durumda. Hafta içi ağır iş yüküne rağmen her cumartesi sabahı bütün kardeşlerini yani bizleri, eş ve çocuklarımızı ısrarla evine davetle bu eski geleneği diriltmiş oldu. Sonra da biz onu izledik ve yıllardır önemli istisnalar dışında bu buluşmaları hiç bozmadık. Bizim bu kahvaltıların hazırlanmasında artık evlerimizin çocukları, gençleri de katkı sağlıyorlar. Çünkü iyilik ve güzellikler görülerek yaşanarak öğrenilebilir ve öğretilebilir.
Şunu da söylemek gerekir ki, hoşgörülü ve paylaşımcı olursanız bu ortamı yaşatma ve sürdürme şansınız yüksek olacaktır. İşin sırrı; iyi niyet, eleştirmemek, bazen görmemek ve duymamak, güler yüzü korumak.
Tabii ki ailenizle birlikte dışarıda bir kahvaltı yapmak da güzel olabilir. Fakat inanın, bunun çocuğunuza sağlayabileceği katkı, aileyle geçirilen zamana göre çok daha düşük seviyede kalacaktır. Çünkü çocuğunuz er ya da geç hayatın acımasızlığıyla yüz yüze gelecek ve hayatta/dışarıda anne-babasının hassasiyetini taşıyan insanlarla karşılaşmayacak. Ama bu arada yakınları arasında sosyal ortamları tanımaları onlar için iyi bir başlangıç olacaktır.
Aile kahvaltılarımızda çocuklardan, orta yaşlılara kadar herkes aynı masa/sofranın çevresinde yerini alıyor, herkes aile ve yakınların sıkıntı ve sevinçlerini yakinen görüyor. Kardeş, sıhri yakınlar ve özellikle de yeğenlerin birbiriyle görüşmeleriyle güvenilir ve kontrollü bir ortamda birbirlerinden faydalı bilgiler aldıklarını; aile ve yakınlar arasında sosyalleştiklerini; oturma-kalkma, adap, kendini ifade etme, özgüvenlerinin oluşması gibi avantajlar kazandıklarını yıllar içinde gördük.
Çocuklarımız yakınlarının sofrasında hiçbir zorlama olmadan birbirileriyle paylaşmayı, dertlerini, mutluluklarını paylaşmayı öğreniyorlar. Çocuk sayısının azaldığı bir ortamda yeğenlerin/kuzenlerin bir araya gelmeleri büyük ihtimalle ömür boyu sürecek dostlukları da temellendiriyor. Elbette çocukların okul ve ev çevresinden de arkadaşlıkları olmalı, ama aile içinde doğru şekilde alabilecekleri, okul arkadaşlarından alabileceklerine kıyasla kesinlikle daha fazla.
Bu tür aile buluşmaları fikrine, “Zaten bir hafta sonumuz var” cevabı verilebilir. “Çocukların hafta sonu kursları var”, “Hanımlar dinlenmek istiyor”, “Gürültüden hoşlanmıyorum” gibi beylik cevaplarımız da olabilir. Fakat bunu başaramazsanız, “Çocuklarımız asosyal oldular, odalarından dışarı çıkmıyorlar”, “Sanki başka bir kültürle yetiştiler, yabancılaştılar”, “Çok benciller ve fedakârlık bilmiyorlar”, “Hayata 1-0 mantığıyla bakıyorlar” gibi şikâyetlere de hakkınız yok herhalde.
Yakınların ve dostların her fırsatta bir araya gelmeleri, paylaşma ve fedakârlık bizim kültürümüzün temel sütunlardandı. Modern şehir hayatı, aileyi ve akrabalık ilişiklerini daraltırken bugün için kültürün bu insani yüzünün canlandırılması önemli noktalardan birisi olarak görülmeli.
Bu söylediklerim sürekli olarak vurgulanan birey olma temasının çok dışında bir şeymiş gibi gelebilir size. Birey olması önerilen gençlerin nasıl da “bencilleştirilmiş” insanlara dönüşebildiğini eğitimci gözüyle yüzlerce defa gördük. Sadece bencilleşme değil, aynı zamanda içi boş, abartılı bir özgüvenin nasıl pompalanıp gerçek hayatla yüzleştiklerinde bir balon gibi nasıl da sönüverdiğine şahit olmuşuzdur.
Çocuklarınızın, size baktıklarında anne-babalarınız, kardeşleriniz ve yeğen/kuzenlerle birlikte büyük bir aile oluşturduğunuzu zihinlerinde tutmaları; zor zamanlarında onları yanlarında hissetmeleri gençlere sağlıklı bir özgüven veriyor. Bu özgüven, Amerikan filmlerinden fırlamış genç modellerinin sahte ve kof özgüvenlerinden çok daha sağlıklı bir özgüven…
Sizler bu cumartesi sabahı bu satırları okurken ben ablamda yaklaşık 20 kişilik bir akraba kahvaltı buluşmasında olacağım…