Yıllardır söylediğimiz bir gerçek var…
Gıda, bir toplumun geleceğidir ve en az sınır güvenliği kadar önemlidir. Toplumlar beslenme şekilleriyle hayata tutunur, yedikleri gıdalarla var olabilirler.
Bu millî bir mesele; beslenme beka sorunu hâline geldi. Olaya yapıcı ve kalıcı çözümler getirmek mecburiyetindeyiz. Kadim medeniyetimizin bize yüklediği sorumlulukların farkına varmalı ve mazimize yakışır politikalar geliştirmeliyiz.
Devleti sadece topraklar üzerinde kurduğunu düşünenler büyük bir yanılgı içindedir. Devleti gönüllerde kurabilmek, sosyal hayatta yaşanır kılmak… Bütün mesele bundan ibaret. Medeniyet mefkûresi millî duygulardadır, kültürel hafızadadır, sofra adabındadır, beslenme alışkanlıklarındadır.
İnşa ettiğiniz medeniyetin baki kalmasını istiyorsanız onu önce gönüllerde inşa edeceksiniz. İnanç sistemini, adalet duygusunu, paylaşma hasletini, beslenme alışkanlıklarını…
Her şeyini bitamam yerine getireceksiniz.
Unutmayın!
Adalet duygusunun zayıfladığı ortamda maalesef kazanan hep kötüler olur! Beslenme hassasiyetinin göz ardı edildiği toplumlarda ise sağlık problemleri çoğalır. Sağlıksız bir toplum da uzun ömürlü olamayacaktır.
Bizi midemizden vurmak istiyorlar, buna müsaade etmeyeceğiz!
Tarım ve Orman Bakanlığı bu gerçeğin farkına varmış olacak ki gıda güvenliği konusunu stratejik bir başlık olarak ele aldı ve son dönemde ciddi hamleler yaptı.
Bu hamlelerin başında da tarımsal üretim politikalarında yaşanan değişiklikler geliyor. Üretimi teşvik edici ciddi adımlar atılıyor.
Başka?
Endüstriyel gıda üretimine getirmeye çalıştığı disiplin, gıda kodeksinin yeniden yorumlanması, artan denetim ve denetimlerin önündeki bürokrasinin azaltılması, taklit ve tağşiş listeleri diğer başlıklar olarak öne çıkıyor.
Hepsi de toplum sağlığı adına hayati öneme sahip, tedavisi için geç kalınmış yaralarımız! Ne kadar sürede dikiş tutar, etkilerini fark etmemiz, toplumda karşılığını görebilmemiz hangi zaman diliminde gerçekleşir? Bunu birlikte yaşayıp göreceğiz.
Ancak niyetler samimi, izlenen yol doğru. Bunda şüphe yok. Sadece ısrarcı olmak gerekiyor.
İyi işlere imza atılıyor atılmasına; ancak hâlâ aksayan yönlerimiz de yok değil! Bunun içindir ki bazı konularda uyarmaya devam edeceğim.
Bunlardan birincisi gizli zamlar! Ambalajlı ürünlerin gramajları düşürülerek gizli zam uygulanıyor ve tüketici farkında bile olmadan soyuluyor. Bisküvi grubunda, et ürünleri grubunda, süt ürünleri grubunda bu hile elan devam ediyor.
Bunu yapanlar da ulusal markalar, hatta uluslararası markalar! Aynı ambalaj görseli, aynı göz aşinalığı; ama bir bakıyorsunuz gramaj 20, 30 hatta 50 gram eksilmiş. Buna dur diyen çıkmayacak mı? Bu sahipsizlik algısı nereye kadar gidecek?
Bu konuda tüketici uyanık olmalı, ilgili bakanlıklar da denetimlerini sıklaştırmalı. Teknolojinin bu kadar yoğun kullanıldığı bir dönemde, türlü ayak oyunlarıyla tüketicinin soyulmasına seyirci kalmak her Türk vatandaşı gibi benim de canımı acıtıyor.
İkinci olarak ise alkollü ürün satışı yapan dükkânların “alkol yasağı”na meydan okumaları. Alkollü ürünlerle ilgili tabela asamayan, herhangi bir duyuru, tanıtım, bilgilendirme yapmaları dahi yasak olan işletmeler son günlerde “indirim” ve “kampanya” gibi oyunlarla vitrinlerini/dükkân camlarını alkollü ürün tanıtımıyla süslüyor. Buna müsaade edilmemeli.
Üçüncüsü ise rekabet şartlarında ortaya çıkan adaletsizlik. Peki, fahiş fiyat cennetine çevrilen Türkiye'de rekabet hukuku ne şekilde işliyor? Hiç merak edeniniz oldu mu?
Arz edeyim...
Adil şartlarda rekabet maalesef bu ülkede tesis edilemedi! Bundan kaynaklı olarak piyasalar devamlı rüzgârlı! Ekonomik veriler değişken, ticaret ortamı fazla güven vermiyor.
Piyasalarda rekabetin korunması ve eşit şekilde işlemesi için oluşturulan ‘rekabet hukuku’, eğer adil bir şekilde işletilirse sosyal hayatın tümüne; ticarete ve ekonomiye ciddi katkılar sağlayacaktır.
Ticaret Bakanı Ömer Bolat’ın da dediği gibi, “Adil bir rekabet mekanizmasının olmadığı yerde piyasa mekanizması asla sağlıklı işlemez. Piyasa mekanizmasının sağlıklı işlemediği bir yerde ise ne sürdürülebilir büyüme teşhis edilebilir ne de toplumsal barış ve refah artışı sağlanabilir.”
Adil kullanılan bir rekabet mekanizması, daha verimli bir ekonomik ortamın oluşmasını sağlar. Böylece toplumsal refah ve kalkınmanın da artması mümkün olur.