Avrupa’ya havacılık alanındaki gelişmeleri izlemek için giden altı uzmandan birinin adıydı Vecihi Hürkuş. İlk Türk uçağını inşa etmeyi başarmış ve o uçağa VECİHİ K-6 adını vermişti. Daha sonra 1936’da Nuri Demirağ Beşiktaş’ta Bir Ar-Ge atölyesi açmış, 1940-44 yılları arasında Türk malı uçak yapımlarını gerçekleştirmişti. İçerde THK dahil birçok kuruluştan siparişlerini almaya başlamasıyla beraber bu gelişme dikkat çekmiş, ABD, Almanya ve İngiltere özellikle durumdan rahatsız olmuştu. Türklerin kendilerine ait bir uçak fabrikası vardı, olmamalıydı!
Bu esnada ise ABD’nin Türkiye’ye uçak satması için Ahmet Emin Yalman’a acentecilik vermesi ilginçti. ABD’den sonra Fransa’nın da A.E. Yalman’a Fransız uçaklarının satılması adına acentelik vermesi işi daha da ilginç kılıyordu. Atatürk’ün ölümünden sonra THK, Nuri Demirağ’ın kurduğu uçak fabrikasında yapılmasını istediği 65 uçağın siparişini geri çekti. Dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı ‘Amerikan yardımından bedava uçak almayıp da size sipariş verirsem yarın bu millet beni asar’ diyerek kurulan yerli ve milli fabrikanın gelişmemesi adına önceliği bizzat kendisi yapıyordu. Oysa komutanın ‘İstikbal Göklerdedir’ diyen bir önderin izinden gitmesi gerekmez miydi? Yerli olarak kurulan ilk fabrikadan alınmayan uçaklar kusursuz bir şekilde on altı bin küsur uçuş yaparken ABD’den alınan uçakların her yıl milyonlarca dolara bakımı yapılıyordu, yapılmak zorundaydı. Ve sonunda ilk uçak fabrikası 1950’de kanun yoluyla kapatılıyordu.
Nuri Kıllıgil, Trablusgarp’ta M. Kemal ile beraber omuz omuza mücadele vermişti. 1930’larda Zeytinburnu’nda kok kömürü işleten bir şirketi alarak silah, mermi ve gaz maskesi üreten bir tesis haline getirdi. Sonradan Sütlüce’ye taşıdığı tesisi havan topu ve havan mermisi üretecek düzeyde genişletti. Ürettiği bazı silahların Filistin’e gittiği rivayet edilir. Sonrasında 1949’da tesiste bir patlama olur, arka arkaya üç kez farklı patlama sonucu ölenlerden birisi de Nuri Kıllıgil’dir. İlk başta cesedi bulunamamıştır, parçalara ayrıldığı söylenir. Bulunduğu ve yarım olduğu söylenen gövdesinden dolayı dönemin müftüsünün fetvasına dayanarak cenaze namazı kılınmamıştır. 65 yıl sonra 2016 yılında gıyabında cenaze namazı sonradan kılınır.
Yıl 1965. Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, belli bir sürede yerli arabanın yapılması için Eskişehir Devlet Demir Yolları Fabrikası’na talimat verir, bunun için belli bir bütçe ayrılmıştır. 23 Türk mühendis ve onlarca işçi çalışmalara başlar, işçiler ve mühendisler lokomotif yapımındaki ustalığını DEVRİM adlı bir arabada gösterme çabasında iken dönemin basını ilk yerli araba girişimine ölü doğmuş çocuk muamelesi yapmaya kendini çoktan adamıştır. Yapımı hazırlanan biri siyah biri bej iki otomobil 29 Ekim kutlamalarına yetiştirilmek için trenle Ankara’ya götürülür, trende bir kıvılcıma sebep olmaması açısından arabaların içine benzin konmaz, olanda boşaltılır. Törene varıldığında benzin konması için huni bulunamadığından benzin ancak kâğıttan huni yapılarak belli miktarda bırakılır. Siyah arabayı seçen C. Gürsel, arabaya biner ama benzin konulmadığını anlayınca diğer bej renkli arabaya geçer ve sorunsuz bir şekilde tur atar. Ne hikmetse ertesi gün tüm gazeteler manşetlerine benzin olmayan ve birkaç metre sonra duran siyah arabayı taşır ve muhalefetin de desteği ile sorunsuz yapılan yerli bir proje daha engellenmiş olur.
Yukarıda ilk uçak fabrikası, ilk silah fabrikası ve ilk araba fabrikası açılma teşebbüslerinin tarihçesinin küçük bir bölümünü okudunuz. Sizce bu üç girişimin hepsi de tesadüfen mi başarısız oldu? Gençler özellikle bu üç konuya eğilmeli ve şu sorunun cevabını araştırmalı: Türkiye’nin gelişmemesini kimler istedi? Ülkemizin gelişmesini istemeyenler şu an hangi konularda karşımızdalar?