Bir gerçekler vardır, bir de hayaller. Bugün için her ne kadar dik dursak da Türkiye ABD’ye diklenecek bir ülke değildir. Sadece Türkiye için konuşmuyorum, 1 buçuk milyara yakın vatandaşı olan, dünyanın ABD’den sonraki en büyük ekonomisine sahip Çin bile, rahatlıkla çıkıp ABD’ye diklenemez. Çünkü öyle bir sistem kurmuşlar ki, kumarhane sahibi gibi, her zaman onlar kazanıyor.
O zaman pes etmek mi lazım ya da bunu kabul edip “Emrinize amadeyim” deyip boyun eğmek mi gerekiyor. Tabii ki hayır. Sayın Cumhurbaşkanımızın da ilk günden beri benimsediği bir anlayışla, “diklenmeden dik durmak” sanırım şu an ki pozisyonumuz için bizlere en uygun davranış. Asırlardır, her şeye rağmen onurunu, gururunu, kimliğini her şeyin önünde tutan Türk milletine yakışanda budur.
AK Parti’den önceki iktidarlar bu davranışı benimsemediği için bugün ABD’si, AB’si, NATO’su, Almanya’sı hepsi birden bize düşman kesildi. Ondandır, içimizdeki muhaliflerle birlikte “eski Türkiye” hayalleri kurup, Türkiye’nin 25 sente muhtaç olduğu günlere geri dönmesini beklemeleri. Zorlarına giden budur! İstiyorlar ki, Türkiye yine borç istemek için IMF’nin, ABD’nin kapısını aşındırsın, büyük kardeşler (!) bize bir dizi emirler versin, sonrada verdiği borcu faiziyle birlikte aldığı gibi üstüne üstelik birde Amerikan menfaatlerinin sıralı listesinin olduğu buyruklarını yaptırsınlar.
Şimdi CHP’si, CHP’ye yakın eski MHP yeni İYİ’si, HDP’si, şunu bunu “Ya arkadaş, bu millet Erdoğan’ı niye seviyor bir türlü anlayamıyorum” diyor. Anlayamazsın tabii ki, bunu anlaman için önce Akif’in “Âsım’ın nesli… Diyordum ya… Nesilmiş gerçek; İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek.” Dizelerini anlaman gerek. Bizde yani Asım’ın neslinde şeref, gurur, Allah’tan başkasının karşında eğilmemek namustur, değişmez kuraldır.
AK Parti’den önceki iktidarlar bunu yapmadığı için anlayamıyorsunuz. Korkak bir mahalle çocuğu gibi, gelen geçen herkesin emir verdiği, kabile reisinin bile Türk liderine azar çekebildiği, ABD’nin, AB ülkelerinin 3’üncü, 4’üncü sınıf lider muamelesi yapabildiği ülke olmasına alıştığı için herkese bugünkü duruşumuz zül geliyor.
Daha 15 yıl önce, IMF’den gelecek 5 milyar dolarla memurların maaşını ödeyip, ülkenin karşısındaki krizi en az hasarla atlatmasının planlarını yaparken bugün aynı paranın katlarını komşumuz Suriye’deki savaştan kaçanlara harcayabiliyoruz. Endonezya’ya, Malezya’ya; Arakan’da zulüm gören dindaşlarımız için, “siz onlara kapıları açın, parası neyse biz öderiz” diyebiliyoruz. Soruyorum size eğer Türkiye 15 yıl önce Arakan için böyle bir açıklama yapsa herkes ne derdi: “sen önce aç karnını doyur.” Ama bugün en ücra köşedeki mazlumlar bile Türk bayrağını gururla sallayıp. Erdoğan posterleri taşıyorlar. Türkiye’yi bir umut olarak görüyorlar, son bir umut.
NATO tatbikatında Atatürk’ü ve Erdoğan’ı hedef almalarının sebebi budur aslında. Eskiden ABD güdümlü NATO’dan izinsiz bırakın Rusya’yla anlaşma yapıp, son teknoloji hava savunma silahlarını almayı, meclisten yasa bile geçiremiyorduk ama bugün kendi savaş sanayisiyle, ASELSAN’ın mükemmel gayretleriyle, Türk bilim insanlarının çalışmalarıyla Türkiye emin adımlarla çok büyük bir ülke olma yolunda ilerliyor.
Ve ben eminim ki, cebindeki beş lirayı, ihtiyaç sahibiyle bölüşmekten imtina etmeyen Anadolu saflığının verdiği güçle, en ücra köşedeki mazluma el uzatan bu ülke bir gün yeniden dünyanın en büyük ekonomisine, sanayisine, üretimine sahip olacak. O gün geldiğinde bugün akan kanın başlıca sorumlusu olan ABD ve onun emir’li sipahilerinin hiçbir hükmü kalmayacak. O günleri, yani ABD’ye “Sen kimsin” dediğimiz günleri bizlere göster Allah’ım.