Ülkemizin gençliğinin bulunduğu durum ortada. Bunun üzerine birçok şey yazıldı, çizildi. Yalnız söylenenler, söylemler hep sorunun “fotoğrafını çekip bırakma’’ aşamasında kaldı. Her zaman bir problemin olduğu belirtildi ve bu problemin ne olduğu ne ile ilgili olduğu belirtilmedi. Halbusem ülkemizin nüfus skalasına baktığımızda biz gençler büyük bir paydayı temsil ediyoruz.
Neden gençler ile ilgili konuya değindiğimi merak edecek olursanız; gezdiğim birçok sosyal ortamda ve sosyal medya da gençlik hep bir buhran içerisinde. Aşk acısı çeken mi ararsınız, iş bulamayan mı ararsınız, ailesi ile problem yaşayan mı ararsınız, yaşamaktan ve idealsizlikten yakınan mı ararsınız… Bu örnekleri çoğaltarak devam ettirilebilir. Görüldüğü üzere genç olmak zor; fedakârlık, kanaatkârlık, beklemek ve sabır istiyor. Hele olaya biyolojik olarak yaklaşırsak ergenlik uzadı. Artık ergenliğe fizyolojik olarak daha erken girilse de mental olarak daha geç çıkılıyor. Temel sebep, eğitim süresinin uzaması (yani hayata geç atılmak). Bu durum genellikle gençliğin sorunlarının ortaya çıkmasında “ana” sebep olmakta. Hayata geç atılan, genç kitlenin yukarıda saymış olduğum sorunlarına çözüm önerileri getirmeye kalkarsak çok sınırlı bir çözüm önerisi olacaktır bu. Netice de fizyolojik olarak yaşanan bir sorun. Şimdi aileler ve büyükler (devlet vs.) yaşanan bu fizyolojik probleme nasıl çözüm getirecek ve gençler nelere dikkat edecek? Asıl sorun bu.
İçinde bulunduğumuz zamanın en büyük handikaplarından biri gençlerin tutum ve davranışlarının eskisi gibi yönlendirilememesi. Bir şekilde teknoloji ve zamanın getirdikleri yenilikler karşısında gençleri farklı sebeplerle kaybediyoruz. İnsanlar hâlâ Türkiye’ye karşı savaşın topla tüfekle olacağını/olduğunu sanıyorlar… Böyle bir şey yok. Evet Türkiye’ye karşı savaş söz konusu. Bu savaş genç fidanların zihin ve ahlak dünyalarına karşı bir savaş. Partilerüstü bir “üst akıl” kurulmazsa, başımıza gelenlerin ve geleceklerin sonuçlarına katlanabileceğimizi sanmıyorum. Öyle bir dönemden geçiyoruz ki, bir an evvel; kötülüklerin, zihnî ve ahlâkî sorunların derinliğine tetkik edilerek çözülmesi elzemdir. Aklın ve ahlâkın terk edildiği bir toplumda geleceğe genç bir fidan yetiştirmenin, içi boş bir ağaçtan yetiştirmekten farkı olmayacaktır. İşgal edilmiş olduğumuzu öğrenmemiz için füzelerin bize doğrultulmasını beklememeliyiz. Bizlerin nelere doğrultulmadığımıza bakmamız lazım; işgal oradadır. Ancak bu şekilde fizyolojinin gençlere getirmiş olduğu olumsuz durumu bertaraf edebilir ve gençliğin sorunlarına çözüm üretebiliriz.
Burada gençlere birçok iş düşmekte. Gençler hayatın bir bulmaca olduğunu anlamalıdırlar öncelikle. Bulmaca çözerken boş zamanımızı doldurana kadar kimse bulmacanın bitmesini istemez. Hayat da böyle işte, zaman dolmadan kimse gitmek istemez. Hayatı çok düşünmemeli, ne de olsa bulmacanın bitip bitmemesi çok bir şey ifade etmeyecek, gitme zamanı geldiğinde. Bunun için o bulmacayı çözebildiğimiz kadar çözmeliyiz. Bir mucize gelip bizim bulmacamızı çözmeyecektir. Kaldı ki bir şeyi mucize olarak gördüğümüz sürece o şey imkânsızdır. Beynin sözlüğünden imkânsız, mucize, zor gibi sözcükleri silebilirsen hayatta yapamayacağın şey kalmaz. İnandıkların, yaşadıklarından baskınsa, uyan. Yok, yaşadıkların inandıklarından baskınsa, geçmiş olsun. Dönüp dolaşıp yine inanmaya geldik. İnanın gençler yarınlar bizim.