Biz çok güzel dirilmişiz

Abone Ol

Sabah canlı yayınlarla başlayan konuşmalar…

O güne ait yeni hüzün görüntüleri ruhumuzu düğüm düğüm yapan izler On Beş Temmuz gecesine götürdü kalplerimizi…

Gerçi kanayan yaramızın hiç durmayan acı hissi kuyularda Yusuf yaşı dökmemiz gibi bir şeydi…

Kabuk bağlamayacaktı bir daha hiç biri…

Hani bin yıl geçse ilk gün gibi acıyacak olan bir şey varsa o gecenin kalbinde yaşanan her ne varsa işte öyleydi sızılarımızın tarifi…

Öyleydi yaralarımız…

Öyleydi işte kanamalarımız…

Abdullah’a, Erol ağabeye, Ömer Halisdemir’e, Halil Kantarcı’ya ve Halil’in eşine döktüğümüz yaşları anlatacak Allah’tan başka kimseleri olmayanlardık bizler…

Zira On Beş Temmuz gecesi şehit düşenler, gaziler ve şehadete adını yazdıranlardan doğan bir millettik artık…

Öyle ya dünya hürriyeti, bağımsızlığı, vatanı için dünyadan cayan bir milleti ve yiğitlerimizi konuşuyordu…

Yaşlı annemin şehit görüntüleri karşısındaki acısına şahit olan gözlerim ya bunların anneleri diye bildi ya aileleri…

Nasıl dayansın ey ilahi…

Bu gün vatanımızı borçlu olduğumuz şüheda fışkıran şehitleri unutturmamak için önce şehitler köprüsüne gitmeye çalıştık…

Her yerde insan seli…

Böyle mahşeri kalabalığı daha önce sadece  o işgal girişimi gecesinde görmüştüm…

Birde bugün On Beş Temmuz günü…

Köprüdeki şehitler anıtına varmak şöyle dursun Beylerbeyi Sarayı’nın oradan kıpırdamak dahi imkânsızdı…

Abdülhamid’e dua ederek uzun uzun gönlümüzden geçenleri ise sormayın gitsin…

Yaşlısı, genci, çocuğu kimler yoktu ki…

Onca yolu yürürken kaç insanı geçtiysek aynı sözleri duyduk konuşmalarında…

Biz hürriyetimize aşığız, biz hürriyetsiz yaşayamayız…

Hakikat buydu…

Biz hürriyetsiz yaşayamazdık…

Öyleyse bir bedeli olmalıydı dedik milletçe her şeyi göze almıştık…

Kahraman milletin kahraman gecesi…

Her kılıktan her kıyafetten insan vardı ortak söz vatandı ve geçilmezdi…

Hamd olsun dedik…

Tüm çabalarımıza rağmen hedefe ulaşamadan dönüp Saraçhane’ye vardık…

Hani Fatih bu millet için başka bir yerdir ya Fatih benim için hiç mezunu olmak istemediğim, hiç bitmesini istemediğim bir okul gibi…

Sanki Fatih imandan bir kaleye dönüşmüştü…

Şehitlerin huzurlu bereketi yeryüzüne inmişçesine bir hazırlık bir hareket içindeydi…

Sanki bir yıl sonra onları ağırlayacakmışız gibi…

Sanki Fatih şehirlerin anası…

Sanki Fatih bir fethin şükür anı…

Öyle muazzam bir hal içindeydi işte meydan…

Kur’an seslerine karışan tekbir sesleri sanki Halil kardeş çıkıp bir konuşma yapacakmış gibi…

En güzelinden bir tekbir getirecekmiş gibi…

Heyecanlı bekleyiş bir yerlerden aslan parçaları çıkıp gelecekmiş gibi hal içindeydi meydanın yüreği…

Çimenlik alanlara uzanmış uyuya kalan çocukların üzerine örtülen Türk bayrakları memleketin yeni Ömerlerini süslüyordu…

Ömer Halisdemir’ler bitmez diye müjdeliyordu…

Alandaki Türk bayrağını taşıyan binlerce Fatihli genç…

Önce vatan diyen şehit ölmez diyen birileri var marşları ile arşı titretiyordu…

Bu kadarı bile cihana yeter diyen dedeler peşleri sıra dua ediyordu…

Geleceğe umut var bakmamızın adı olan cevher gençler…

Dev ekranda on yedi şehit verdiğimiz Saraçhanedeki çatışmaların görüntüsü geçerken kalplerdeki ağrıyı tahmin etmek imkânsızdı…

Üstümüzde uçan kuşları dahi ağlatırdı…

Şehzadebaşı Camii’nin minaresine asılı kalan gözlerimiz ne zaman derken işte o an okunan salalar her şeyi bir anda gelip önümüze getirdi…

O gece gökyüzünden gelen ürkütücü sesler…

Haykırışlar…

Şehit sesleri…

Tekbirlere karışan dua sesleri…

Hepsi bir sala ile kalplerimize yeniden inmişti…

Salalar bir kıyama yetermiş meğerse yetti işte ey ilahi…

Seksen bin camiden okunan sala bir milleti diriltti…

Gece boyu kalabalık dolup dolup taştı…

Bir millet bir vatanı zalimlere teslim etmeme savaşı vermiş ve bu savaşı kazanmıştı…

İşte On Beş Temmuz gecesini unutturmamak için sergilediği duruş milletimizi yeniden eşsiz kılıyordu…

Şehitlere vefa…

Ailelerine vefa…

Sancağa vefa…

Allah’a hamd edilerek ağırlandı ve hafızalar tekrarlandı…

Unutulan soykırım tekrarlanır diyen Bosna’nın kadim lideri çağa ışık tutmaktaydı sözünden ibret almış bir halk yeniden meydanlardaydı…

En dikkatimi çeken şeyse şuydu…

O gece hazırlıksız olan bu aziz millet artık çok hazırlıklı hale gelmişti…

Ruh ve mana âleminde sarsılmaz çelikten bir kaleye dönüşmüştü…

Çok şey öğrenmişiz çok şey…

Hafızamızı çok diriltmiş reis çok diriltmiş…