Bir hafta önce İdlib’te yaşanan kimyasal saldırı neticesinde yüzden fazla çoğu çocuk hayatını kaybetti. Ve tüm dünya buna seyirci kaldı derken ABD bir gece ansızın Suriye’nin askeri karargâhına bomba yağdırdı. Birçok kişinin değerlendirmesi, dinsizin hakkından imansız gelir, oldu. Bu Trump’ın farkıydı diyenler oldu ama bence yanılıyorlar. Trump da nihayetinde haçlı zihniyetinin bir parçası.
Türkiye’nin ve hatta tüm İslam âleminin babasının Müslüman olmasından dolayı büyük umutlar beslediği Barack Obama dönemi tüm Müslümanlar için katliam, kan, gözyaşı, iç savaşların en yoğun olduğu dönem oldu. Müslümanlar’ın Arap baharı diyerek sevinç çığlıkları atıp zalim liderlerden kurtulduklarını zannettikleri süreçte bırakın bu ülkelere demokrasi gelmesini yüzbinler, milyonlar canlarından oldu. Topraklarını kaybettiler, özgürlüklerini kaybettiler. Bugün o bölgelerde kalanlar, kaçanlar zalim dedikleri Kaddafi’yi, Saddam Hüseyin’i arıyorlar mumla.
Çünkü ne yaşayacakları bir toprakları kaldı ellerinde ne de gidecekleri Türkiye’den başka bir ülke. Zamanında sizlere demokrasiyle buluşturacağız diyen Batılı liderler bugün Nazi kamplarından beter yerlerde Müslüman mültecilere köpekten aşağı muamele yapıyorlar.
Afganistan’da da durum farklı değil. Yine orada Müslümanlar’ın birbirlerini öldürmesi için tüm batılı devletler terör örgütlerine destek veriyor, silah veriyor.
Afrika’da da durum bundan hiç farklı değil yine o bölgelerde aşırı guruplar din kisvesi altında terör örgütlerini güçlendirilip silahlandırılıyor ve sonuç olarak Müslümanlar birbirini şu ya da bu gerekçelerle öldürüyor.
Bu zalimlerin asıl hedefinde artık Türkiye var. Çünkü zamanında Erbakan Hocamızın başkanlığında toplanan D-8 Müslüman ülkeleri kendilerine tehdit olarak gören Batı ve ABD, içimizdeki işbirlikçi paşalarıyla 28 Şubat darbesini yaptırtarak Erbakan Hocamızı Başbakanlık’tan indirdi. Refah Partisi’ni de kendisine tehdit gördüğü için kapattırdı. Hem siyasal olarak hem de ekonomik olarak kendilerine bağımlı hale getirip Türkiye’yi etkisizleştirip kontrol altına aldılar uzun süre.
Ama bu kontrol 2002 AK Parti iktidarına kadar sürdü. Tayyip Erdoğan’ı da kontrol altına almak için çok uğraştılar. Olmayınca 27 Nisan 2007’de yine işbirlikçi paşalarıyla iktidarı hizaya getirmeye çalıştılar. Bunda da başarısız olunca işbirlikçi paşalarını FETÖ’ye yem olarak vererek FETÖ’nün AK Parti iktidarında itibar kazanmasını sağladılar. Zamanın Başbakanı bugünkü Cumhurbaşkanımız FETÖ’cülerin ihanetini anlayıp onları deşifre edince önce 17-25 Aralık ardından da 15 Temmuz ihanetini gerçekleştirttiler FETÖ’cülere.
Bugün Avrupa’nın ve ABD’nin FETÖ’ye bu kadar kol kanat germesi, sahiplenmesi işbirlikçilerini sevmesiyle de alakalı değil aslında. Onların derdi; artık FETÖ’yle, DAEŞ’le, PKK’yla kontrol edilemeyen Erdoğan’ın durdurulmasıdır. Yok edilmesi, tasfiye edilmesidir. Bunu da yine direk yapamadıklarından millet nezdinde itibarsızlaştırmak için dört beş altı neyse tüm kollardan saldırı halindeler. Ve bu saldırıları 16 Nisan’a kadar da devam edecek.
Peki, 16 Nisan’ı kaybederlerse ne olacak? Ya deşifre olan içimizdeki hainlerin yerine yeni kripto hainlerle anlaşacak ve bizimle savaşa devam edecekler ya da bükemedikleri Türk Milletinin elini öpecekler. Sizce hangisi?