Biz bu değiliz…

Abone Ol

Menşeindeki kültüründen, geleneğinden kopmuş/kopartılmış, uzunca bir müddet arayış içinde kalmış bir milleti yeniden mensubu olduğu değerlerle tanıştırmak, hatta barıştırmak oldukça zor ve meşakkatli bir süreç. Ülkenin kurulduğu yıllarda ve hatta seneler sonrasına kadar, yeni Cumhuriyet’i benimsetmek adına halka Osmanlı ve Osmanlı sultanları, değerleri aşağılanarak anlatılmıştı. Bu gerçeği bugün reddedecek kimse yok. Daha yakın zamana kadar kendini Osmanlı olarak tanımlayan, mensubu olduğu değerleri seven, benimseyen insanlarımız, ülkenin isim değiştirmesiyle önceki değerlerden kopartılacağını düşünmemişti. Cumhuriyet’e geçmenin, toptan bir kültür değişikliği anlamına geldiğini bilmiyordu.

Osmanlı’nın yüzyıllar boyunca tecrübelendirdiği değerlerin kötü olarak sunulduğunu, sistemin sahipleri tarafından benimsenmediğini gören Türk halkı, ortaya konulan modern değerleri de tam olarak benimseyemedi. Yıllar boyunca ve hatta günümüze kadar kültürel kimlik noktasında bir arayış içinde oldu. Bu, doğan ve yalnız büyüyen bir çocuğun kim olduğunu, hangi aileye, hangi kültürel değerlere mensup olduğunu, kişiliğini araması gibi bir şeydi. Kekliğin adeta bir sanat eseri gibi yürümesine özenen karganın, bunu beceremeyince kendi özgün yürüyüşünü de unutarak sersem tavuklar gibi hareket etmesi gibiydi bu halka yaşattırılan. Ne kendine sunulan modern değerleri benimseyebildi ne de mensubu olduğu -İslami- Osmanlı değerlerine geri dönebildi.

Bunu neden anlattım şimdi? Bu ülkede yaşayıp da binlerce kötü örnekten, şimdi sıralayacağım bir kaç yanlışı mutlaka herkes kendi çevresinde görmüştür. Ve hatta bu çirkinlikler o kadar etkileyici ki, zaman zaman bizlere de bulaşmaması, bizi de etkilememesi, aynı yanlışa bizim de düşmememiz mümkün değil gibi.

Daha birkaç gün önce şahit olduğum acı bir olay mesele; vatandaş, bir elinde çay bardağı, ağzında sigara ile umumi tuvalete giriyor, diğer eliyle de ihtiyaç gidermek için fermuarını açmaya çalışıyor. Manzara bu.

Bu kimdir peki? Hangi kültürün bir yansımasıdır bu Allah aşkına? Böyle bir davranışı ne İslami değerler kabul eder, ne de modern değerler. Öyleyse bu kişinin mensubu olduğu kültür nedir, nasıl tanımlarız?

İşte bu kültür, kekliğin yürümesine özenen, ama beceremeyen, kendi özgün yürüyüşünü de unutan sersem tavuk kültürüdür.

Sıralayalım diğer kötü örnekleri; yolun tam ortasına arabasını park eden, sonra da çekip giden, uyarıları umursamayan, sadece işinin bittiğine bakan maganda hangi kültüre ait? Elbette ki kimse kabul etmeyecek. Ve lakin bu insan tipleri aramızda yaşıyor. Yaşanan sorunlar hepimizi ilgilendiriyor.

Yolda ilerlerken burnunu caddenin tam ortasına sümküren, kırmızı ışıkta beklerken arabasının kül tablasını yola boşaltan, daha sarı yanmışken tam arkanızdan, “Hadi gari” diye kornaya asılan, bayan sürücüleri sıkıştıran, sanki bütün ışıklar kendisi için icat edilmiş gibi hiç bir kırmızı ışığı tınmayan, hemen yanı başında çöp tenekesi varken elindeki artığı özellikle yere atan, tuvaletten çıkıp da elini yıkamadan giden…

Kim bunlar Allah aşkına, kim bunlar?

Parklarımız çekirdek atıkları ile dolu.

Piknik alanlarımız poşet, kâğıt, odun, kömür atıkları ile yığılı. Okullarımızın çoğunun hem içi hem de dışı kâğıt atıkları, poşetler ve sigara izmaritleri ile dolu. Peki kim yapıyor bunları; illaki öğrencilerimiz. Yani gelecek kuşak. Bunlara şahit olunca gelecek adına temizlik ve ahlak anlayışından korkuyorum.

Okullarımızdaki müfredat önceliğinin bir an önce ahlak ve çevre bilincine yönelmesi gerekiyor. Yaşadığı topluma ve onun değerlerine karşı bilinçli olmayan bir nesil, ne ailesine, ne sevdiklerine, ne ülkesine, ne de insanlığa karşı sorumlu olur. Bu manada onlara canlı örnekler de vermemiz gerekiyor. Bugün bunu yapmazsak, yarın çok geç olabilir.

Singapur’da sert tedbirler, aşırı para cezaları ve canlı, güzel örneklerle bu kültürsüzlük önlendi. Mademki evrensel ahlaki kurallardan kendimizi soyutladık, kültürümüzle barışık değiliz, bari sert tedbirlerle yola gelelim diye düşünüyorum…