Bir zulmün sene-i devriyesi: 12 Eylül

Abone Ol

Yarın 12 Eylül 2023.

Yani 12 Eylül 1980 Darbesi’nin üzerinden tam 43 yıl geçmiş.

Daha dün gibi oysa…

 *

Bir cuma günüydü ve bazı köyler hariç, kimse cuma namazı kılamadı.

Bütün Türkiye'nin üzerinden silindir gibi geçen bir darbeydi.

Ayrım gözetmediler.

Çocuk da demiyorlardı, kadın da...

Önlerine geleni derdest ediyorlardı.

Ne sağcı dinlediler ne solcu ne de İslamcı...

‘Netekim Paşa’nın tabiriyle daha ilk gün, “bir sağdan astılar, bir soldan...”

 *

Darbe, meşruiyet (!) kazansın ve kabul edilebilir olsun diye yıllarca kanla beslediler.

Gencecik çocuklar bir bir toprağa düşerken darbeyi yaptıracak olan odak da sevinçle ellerini ovuşturuyordu.

Çetele tutuyor gibiydiler…

Nihayet beklenen gün geldi.

 *

6 Eylül'de MSP'nin tertiplediği muazzam Kudüs Mitingine 100 binden fazla “muvahhid” katılmıştı.

Kudüs’ü, henüz başkent ilan etmiş olan İsrail’in bu mitingden rahatsızlığı had safhaya varmış olacak ki ülkedeki kaosu gerekçe gösteren cunta, altı gün sonra yönetime el koydu.

Darbenin gerekçeleri arasında bu miting de gösteriliyordu zira.

 *

Ülke insanı, ekonomik krizin yanında her gün ortalama altı kişinin öldürüldüğü, kurtarılmış bölgelerin oluşturulduğu, terörün memleketi bir baştan bir başa kuşattığı bu kaotik durumun sonlandırılacağını düşünerek metanetle karşıladı bu darbeyi.

Oysa 11 Eylül günü, Türkiye’nin neredeyse tamamında ‘sıkıyönetim’ vardı...

Yani ülkeyi fiilen ‘asker’ yönetiyordu zaten.

Terörden ‘illallah’ diyen halkın, bu ayrıntıyı görecek mecali yoktu ne yazık ki.

 *

Sonrasında bir kasırga gibi esti, darbe yönetiminin uygulamaları.

On binlerce insan işkence tezgâhlarından geçti.

Darağaçları kuruldu; Mamaklar, Diyarbekir Cezaevleri, birer “işkencehaneye” dönüştü.

Her biri, kelimenin tam manasıyla bir “insanlık suçu” olan bu olaylara, kimsenin itiraz edecek ne dermanı ne de cesareti kalmıştı.

Çok basit gerekçelerle gözaltına alınan insanlardan günlerce haber alınamaz hâle gelinmişti.

Darbe yönetimi hiç ayrım yapmıyor, zulümde mutlak bir eşitlik gerçekleştiriyordu.

Öyle ki coptan nasibini almamış kimse kalmamıştı.

En iğrenç ve en aşağılık şekliyle tabii... 

 *

İşte, zulmün en zirvelere tırmandığı bu kapkara günlerde, ‘necip Türk matbuatı’, önceki darbelerde olduğu gibi yine zalimin yanında hizalanıyordu.

Rahmi Turanlar, Haldun Simaviler, Hasan Pulurlar, Nazlı Ilıcaklar, Güneri Cıvaoğlular, Güngör Mengiler ve tabii ki Hasan Cemaller; ‘Netekim Paşa’nın hemen yanı başında, esas duruşta ve büyük bir gururla poz vermekten imtina etmiyorlardı.

İşleri buydu zira.

Darbeyi tedvire memur birer iş birlikçi zavallı olduklarına aldırış etmeksizin, güçlünün yanında hizalanmak onların asli vazifesi olagelmişti hep.

İyice bakarsanız, onları (yani türdeşlerini) bugün de büyük bir utanmazlık ve pişkinlikle darbe konsorsiyumunun yılmaz savunucuları arasında göreceksiniz elbette.

 *

Mağdurları acı ve hüzünle anıyorum.

Rahmete iman edip göçenlere rahmet diliyorum.