Vefat haberini Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği’nin ‘Türkçenin Yüzyılı’ istişare toplantısı için gittiğim Gaziantep’te aldım. Yazıyı Malatya’da yazıyorum. Kütüphanemdeki kitaplarına ve Aylık Dergi ciltlerine yeniden bakma imkânım yok.
Yetmişli yılların sonu, 1980 darbesinin ardılı yıllardan tanışıklığımız vardı. Camianın İngilizce bilen birkaç kişisinden biriydi. Aylık dergiyi çıkarıyor; pek çok konuda yazılar yazıyordu. Mütercim ve hikayeci olarak önemli çalışmalar yaptı. Çıkardığı dergi ile genç nesillere öncülük ederken, pek çok yazarın yetişmesine de imkân sağladı ve destekledi. Dönemin ideolojik ortamında Müslümanların İran Devrimi’ne bakışı ile ilgili metinler yazdı.
Yaşar Kaplan’ın Malkolm X tercümesi ile Amerikalı Müslümanlardan haberdar olduk ve Zenci Müslüman Hareketi ile ilgili ilk bilgilere ulaştık. 1980'li yıllarda hikâye, deneme ve eleştiri alanlarında Müslümanca bir hassasiyetle yazılar yazdı. Uzun süre Nuri Pakdil’in çıkardığı Edebiyat dergisinde yazan Kaplan, kurucusu olduğu Aylık Dergi ve Meydan dergilerinde çalışmalarını yayımladı. Yaşar Kaplan, cumhuriyet döneminde bir edebiyat dergisinde Kuran ve hadis metinlerine yer veren ilk dergiciydi.
28 Şubat postmodern darbesinin mimarlarının ülkeyi felakete sürüklediği günlerde kalemiyle dik duran bir yazardı. Üç yıl kadar cezaevi nöbetine hüküm giyen Yaşar ağabey, bir süre köşe yazarlığı yaptı. 28 Şubat darbe savunucuları tarafından hakkında açılan davalardan dolayı Almanya’ya gitmek zorunda kaldı ve gönüllü bir sürgünlük yaşadı. Aylık edebiyat dergisi Ay Vakti’ne verdiği söyleşide: “Sanatçı, esas itibariyle kendi toplumunda da gurbeti yaşayan ve hasreti hiç bitmeyen kişidir. Sanatçının dili farklıdır, bakışı farklıdır, düşünüş biçimi farklıdır. O nedenle açığa çıksa da çıkmasa da sanatçı ile toplumu arasında bazan hafif bazan ağır seyreden bir çatışma zaten vardır. Bunu bahane ederek bazıları sanatçıları itilip kakılacak insan gibi görme densizliğine düşebilir. Türkiye’de yaşıyor olmak başlı başına bir heyecan ve bu başka heyecanlara benzemez. Özledim ülkemi. Türkiye için daima heyecan duyan birisiyim.” demişti.
Uzaklarda da Türkiye ve meselelere bigâne değildi. Adı geçen söyleşide bir soru üzerine “Türkiye’nin geleceği zor bir gelecektir. Geleceğimiz geçmişimizden de zor olacaktır. O nedenle her bireyin ülkeye kendi özel mülküne sahip çıkar gibi sahip çıkmaya, birlik şuuru ile davranmaya, işbaşındakilerin de kirlenmekten uzak durarak işlerini yapmaya dikkat etmeleri gerekmektedir. Nereye yürüdüklerini bilen ve birlikte hareket eden toplulukları hiçbir güç yıkamaz. Ancak kendi içlerinde yolsuzluk, ekâbirleşme, “neme-lâzım”cılıktan bin beter şu “bensiz-olmaz”cı tutumlar gibi bir dizi çürüme ve soysuzlaşmalar başlarsa, bu illetlere yakalanmış toplumları da hiçbir güç ayakta tutamaz.” tespitini yapmıştı.
Tecrübeli bir dergiciydi. Edebiyat, Aylık Dergi tecrübesinden Bu Meydan’a uzanan ve Hüner’ini ortaya koyan mücadelesini taçlandıracak “Yasak bölge tanımayan bir tecessüs”le her biri “hür tefekkürün kalesi” dergilerle bir neslin öncüleri arasında yerini aldı. Bu çerçevede söyledikleri bugün dergicilik yapanlar için önem arz ediyor. “Yazmak gibi okumak da bir coşkudur. Bu işleri ancak coşkusu, aşkı olanlar yapabilir. İnsan okumamakla neler kaybetmekte olduğunu ancak okumaya başladıktan sonra anlayabilir… Dergi ve kitap “okuyan adam” olma çabasının hem bir tezahürü hem bir vasıtası. Okuma ve okutma mücadelesinde birlikte yürüyenler birbirlerinden çok şey öğrenirler. Bu yürüyüş o kadar kutlu bir yürüyüştür ki, kısa bir süre için bile sizinle birlikte olanlar diğerlerinden ne kadar da farklı olabiliyorlar, ülkeleri ve insanlık için ne kadar da yararlı işler yapabiliyorlar… Bazan bir cümlenin bile bir insanın hayatının nasıl değiştirdiğini, ne kadar değiştirdiğini görüyoruz. Zaten adam olacak çocuğa bir cümle yeter.”
Yirmi yıldan fazla hasret kaldığı ülkesine Hacı Bayram musallasında kavuşmanın ve ayrılmanın anlamlı vaktini birlikte ihya etti. İlk dergicilik tecrübesini yaşadığı Nuri Pakdil’in yanına, Tacettin Dergâhı’nın haziresinde son istirahatgâhına uğurlandı. Sıfırüç Depremleri kitabında “Susarak bir hüzün büyüteceğiz. Ve susarak yazacağız bu destanı biz.” diyenlerdendi. Önden gidenler kervanına katıldı. Rahmet ve dua.