Avrupa Birliği diye adlandırılan haçlı ittifakı alçak kıtaya her gün yüzlerce mülteci insanlık dışı şartlarda ulaşmaya çalışıyor. Son yüzyıldır medeniyet algısı oluşturulan bu topraklara ulaşma bu insanlar için bir umut ışığı durumunda. Aslında din ve ırk faşizminin en ileri boyutta yaşandığı bu ülkeler tüm dünyayı yönetme emeliyle kirlenmiş binlerce yüzkarası fiilin altına imza atmaktadırlar.
Gerek Avrupa menşeli basın yayın organları ve gerekse de aşırı Avrupa sempatizanı ve güdümünde olan medya kuruluşları, mültecileri Avrupa sınırında çektikleri çilelere ve olumsuzluklara rağmen Avrupa’nın şefkatli kollarına sığınmış insanlar olarak yansıtırken, bir taraftan da kapılarda bekleyenlerin rehabilite edildiklerini, çocukların gönüllü öğretmenlerle eğitime ve uyuma tabi tutulduklarını; hatta psikolojik olarak herhangi bir problem yaşamamaları için onlara terapiler uygulandığını dahi söyleyen bir mantıkla haber aktarımı yapmaktadırlar.
Oysaki durum tüm bu pembe tablodan 31çok farklı olup simsiyah bir görüntü arz etmektedir. Akdeniz’den Avrupa’ya ulaşmaya çalışan 300 bin kişiden 2 bin 500’ü bu tehlikeli yolculukta öldü. Her geçen gün yeni yeni tekne faciaları yaşıyoruz. Dünyamız bize gösterilmeye çalışılandan maalesef çok farklı. Kıyıya vuran çocuklar, bu acı tablonun aklımıza kazınan en son kareleri.
Suriye, Irak, Afganistan, Pakistan, Myanmar ve daha birçok Müslüman coğrafyadan ütopik bir Avrupa, daha refah bir yaşam hülyası eşliğinde bu insan sevkiyatını kim organize ediyor? Ülkelerinde parası olmayan için köle muamelesi yapılan, parası olan için ölüm tehdidi veya katli ile kalplerine korku salınan ve göçe zorlanan bu insanların tek istekleri yaşayabilmek. İnsanca huzur içinde yaşayabilmek en büyük arzuları. Yaşamak için ölüm riskini almak bahasına karanlıklara yelken açmak tek yolları. Öyle söyleniyor çünkü onlara. Öyle motive ediliyorlar. Ölümü göze alarak başka nice kurtuluş yollarından ucu karanlık bir dehliz olan Avrupa yollarına böyle konuşlandırılıyorlar.
Şimdiye kadar görülmeyen bu toplu göç hareketinin asıl sebebine kesinlikle farklı bir gözle bakmak gerekiyor. Bu insanlar huzur içindeki hayatlarını bırakıp da bilmedikleri yeni maceralara atılarak mı öldüler? Bu insanları hayatlarından koparan zulmün sebebi hangi mihraklardır? Bu sevkiyatı ve yönlendirmeyi, bu büyük organizasyonu kimler, niçin ve nasıl yapmaktalar? Gibi soruları ne kadar çeşitlendirirsek çeşitlendirelim zihinlerdeki temel sorunun cevabının etrafında dolaşıp dururuz.
Çünkü birileri bu insanların toptan yok olmalarını istiyor. Tarihte birçok örneğinin olmasına karşın soykırım denilen illetli toptan katlin müsebbibi veya faili olarak gözükmek istemezler. Soykırım yapmışlardır ancak asla soykırım demezler. Günümüzün soykırım şekli sadece kimyasal silahla olmayabilir -olanların da var- ama bu göç yolları tüm istihbaratlara rağmen önlem alınmayıp yüzlerce insanın küçücük bir tekne üzerinde karanlığa ve ölüme gitmelerini organize etmek çağın soykırım şeklidir. Kimse sahiplenmese de, adına soykırım denmese de…