Bizim memlekette televizyon ekranlarındaki yarışma programlarının büyük çoğunluğu format olarak yabancı menşeli yani ithaldir. Bu vaziyet sadece bize has da değildir. Televizyonculuğun ana gayesi seyirciyi ekran başında tutmak olduğuna göre, insanların dikkatini çeken ve onları ekran başında tutan programların taklit edilmesi, en nihayetinde anlaşılacak bir durumdur. Tabii olarak eğlence sektörünün ve televizyonculuğun yaygın ve hâkim olduğu ülkelerin yarışma formatlarının da beynelmilel hale gelip, dünyanın birçok ülkesinde taklit edilmesi kaçınılmaz hale gelmiştir.
Ancak geçen gün karşılaştığım bir yarışma programı, formatının orijinalliği sebebiyle dikkatimi celp etti. Biraz araştırınca “yerli yapım” bir yarışma programı ile karşı karşıya olduğumu anladım. Evet, nihayet bizim televizyoncular da yerli yarışma programı yapma noktasında bir irade göstermeye başlamıştı işte. Yarışmanın adı “Bir Sorun mu Var?” Kemal Sunal’ın oğlu Ali Sunal’ın sunduğu farklı bir yarışma. Normalde yarışmalarda bildiğiniz sorular karşılığında ödül alırsınız. Ancak söz konusu yarışmada durum oldukça farklı; sorulan sorunun cevabını sizin bilmenizin bir anlamı yok. Bilmemenizin de öyle. Zaten soru da size sorulmuyor. Yani sorulan soru karşısında âlim ya da cahil olmanızın yarışma açısından bir değeri yok. Yarışmacıdan beklenen, karşısında oturan bir grup arasından “soruyu bilemeyecek kişiyi bulması”. Merak ettim ve birkaç yarışmacıyı izledim. Gerçekten de “kimin bilmeyeceğini bilerek” ödül kazandı yarışmacılar.
İlk önce garipsediğim, tuhaf bulduğum ve açıkçası şaşırdığım bu yarışma mantığı üzerinde biraz düşününce aslında toplumsal hayatımızın kodlarının da benzer bir mantıkla örülü olduğunu müşahede ettim. Günlük hayatta ulaştığımız maddî ya da manevî menfaatlerin büyük kısmını muhatabımızın “bilgisizliğinden/cehaletinden” istifadeyle elde etmiyor muyuz? Mesela iktisadî hayat nasıl dönüyor piyasada? Müşterimizin kendisine sunduğumuz mal ya da hizmet hakkında yeteri kadar bilgisinin olmaması işimizi kolaylaştırmıyor mu? Modern pazarlama teknikleri ve tüketim kültürü neredeyse tamamen bunun üzerine inşa edilmemiş mi? Ya da girdiğimiz sınavlar sonucu elde ettiğimiz başarılar sadece bildiklerimizin karşılığı mı? Diğer adayların soruları yeteri kadar “bilememesi” de neticeyi etkilemiyor mu?
Devletlerarası münasebetlerde de durum çok farklı değil. Bir devletin komşusu olan devlet hakkında kurduğu planları uygulayabilmesinin ve netice alabilmesinin ilk şartı, komşusu olan devletin bu planlardan haberinin olmamasıdır. Bilgisizlik beraberinde tedbirsizliği de getireceğinden ülkelerin beka sorunu ile karşılaşmaları kaçınılmazdır. Terör örgütlerinin her türlüsü, onların planları hakkında bilgisizliğimiz sebebiyle etkili olabilmektelerdir. Bir yıl önce Temmuz ayında yaşadığımız olayların temelinde yatan şey, terör örgütü hakkındaki “bilgisizliğimiz” değil de nedir!
Meseleyi sadece siyasî ve idarî boyutta ele almak eksiklik olacaktır. Çünkü başkasının “bilgisizliğini” menfaate devşirmenin alanı tahayyül edilenden daha geniştir. Mesela yuva kuran eşler, çoğu kez hayat arkadaşının kendisi hakkındaki bilgisizliği arttıkça kendisini daha iyi ve güvende hissedebilmektedir. Gençler, ebeveynlerinden bir şeyler saklayarak, yani onlara karşı bir “bilgisizlik” duvarı oluşturarak kendilerini daha huzurlu ve güvende görebiliyorlar. Değil mi ki İblis de Hz. Âdem’i ağacın meyvesi hakkındaki bilgisizliğinden sebep isyana sürüklemişti!
Görüne o ki, başkasının bilgisizliğini bilme(!) üzerinden menfaat sağlamak, insanlık tarihi kadar eskidir. Ancak insanlık tecrübesi göstermiştir ki, bu şekilde elde edilen menfaat bâtıldır, helal değildir ve sorunludur. İnsanda da İslam’da da esas olan, bilgisizliğin(cehaletin) değil ilmin sağladığı faydadır. Asıl manada güven duygusu da ilimle gelen güvendir. Çünkü diğerinin tayini sizin elinizde değildir ve insan hep bir tereddüt halindedir. Daha da fenası başkasının bilgisizliğinden istifade ederek menfaat elde eden kişiler bu “cehalet” ikliminin devam etmesini arzu ederler ve bu yolda çaba sarf ederler. Bilginin ve ilmin menfaatinden istifade edenler ise sahici bir güven duygusu taşırlar ve ilmi herkese ulaştırmak isterler.
“Bir Sorun Mu Var?” isimli yarışmaya seyircinin teveccühünün derecesini henüz bilmiyorum. Lakin konsepti oturtup sunumu doğru yaparlarsa toplumda bir karşılığı olduğunu görüyorum…