Pek çok derdimiz var. “Bir dokun bin ah işit kâse-i fa’furdan” diyor ya eskiler. Tam da bu misal kime derdini sorsak bir saatlerce satır satır anlatır. Yoktur, yoktan şikâyet eder, çoktur çoktan şikâyet eder. Bulduğundan şikâyet eder, olduğundan şikâyet eder.
Bundan başka tek tek değil her birimizin toptan da dertleri var elbette. Hepimizi alakadar eden, her birimizi ilgilendiren dertler bunlar. “Yoktur” demiyorum elbette. Diyemem. Derdi olmayanın ya canı ya da aklı yoktur demişler ve hakları da var.
Ve hem gitmek çare değil ki, insan nereye giderse derdini de yanında taşıyor…
Ama dert dediğin nedir ki kâri! Evvela ve belki de onu bilmek gerekir. Bizim dert diye yandıklarımıza “şükür” diyecek olanlar da vardır belki de koca cihanın bir yerinde. Ve şair boşuna dememiştir zannımca;
Derman arardım derdime
Derdim bana derman imiş
…
Peki ama asıl dertlenmemiz gereken dert nedir?
Cevabı beni de bilmem kaç kez aşan bir soru bu. Ama yine de dilim döndüğünce ve istidadım elverdiğince söyleyeceklerim elbette var.
Kanaatimce bizim esas meselemiz herhangi bir şeyden yoksulluk değildir. Onu hallederiz, aza şükrederiz yoksa sabrederiz ama hallederiz. Bizim asıl meselemiz yoksunluktur. Varlığın içinde olup da var olduğunu bilememek gibi. Onca renge bakıyor olup da bir rengi görememek gibi… Yoksul olmak değil yani var olandan yoksun olmak. Bir hayalden yoksun, bir gayeden, bir davadan, bir idealden yoksunuz.
Ve tuhaf olanı ya da bana tuhaf geleni şu ki bir yığını yangına döndürecek o kıvılcımı nerede ya da neyle çakacağımızı bilmiyoruz. Ya da kim tutuşturacak diye dert etmiyoruz. Kimsenin mi umurun da değil yoksa farkında olan mı yok bilmiyorum ama ruhsuz, hissiz ve bence gürültülü ama sessiz bir güruh halinde duruyoruz eskilerin izlerinin, mühürlerinin, kanlarının ve terlerinin halen dahi olduğu heybetli surların üzerinde.
Ya birinin uyanması gerek her birimizin uyanması için ya da ne bileyim günlük, beyhude, sığ ve saçma gündemlerden bir şekilde sıyrılıp da asıl meseleyi görmek ve asıl derdi dert etmek gerek…
…
Hasılı ben, ümitsiz değilim, vazgeçmiş değilim ve biliyorum her biten şeyin bittiği yerde başlayacağını, her düştüğü yerden kalkacağını biliyorum ve ümidim var.
Hem belki bir Fatih değiliz ama bizim de bir İstanbul’umuz vardır. Bir Selahaddin değiliz belki. Ama bizim de bir Kudüs’ümüz vardır…
Olmalıdır…
Unutulmamalıdır…
Hatırlatılmalıdır…