Bir öğretmen ölmüş diyeler, Üç gün Sonra duyalar…

Abone Ol

Türkiye’nin birincil gündemi 31 Mart seçimleri. Seçimlerin ardından neredeyse bir hafta geçti. İtirazlar, tekraren sayımlar, milletin iradesinin sonuca yansıması tartışmaları elbette çok önemli. Seçilenler zafer mutluluğu yaşarken kaybedenlerle ilgili ağzı olan konuşuyor.

Efendim geçtiğimiz günlerde Gebze Atatürk Anadolu Lisesi Müdür Yardımcısı Necmettin Kuyucu bir öğrencisinin bıçaklı saldırısı sonucu şehit oldu. Üç çocuk babası, mesleğinin 22. yılında işini yapmaya çalışan bir öğretmen. Okuldan uzaklaştırma cezası alan bir öğrenci bıçakla cezayı tebliğ eden müdür yardımcısını katletti.

Bu olayın ayak sesleri asasında Kayseri’den gelmişti. Yine aynı gerekçe ile Kadı Burhanettin Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Müdür yardımcısı Gülhan öğretmen ceza alan öğrencisi tarafından sokak ortasında sırtından bıçaklanmıştı. Meslek hayatının henüz baharında olan Aybüke Yalçın, öğrencileri için ağabey ve lider olan Necmettin Yılmaz öğretmen, yine İzmir’de Ödemiş Kaymakçı Çok Programlı Anadolu Lisesi’nde müdür olarak görev yapan Ayhan Kökmen öğrencisinin pompalı tüfekli saldırısı sonucu şehit olmuştu.

Listeyi uzatıp gönüllerin mahzun olmasına, eğitim çalışanlarının moralinin bozulmasına sebep olma niyetinde değiliz. Fakat bir gerçek var ki öğretmenlere yönelik sözlü ve fiziksel saldırılarda önemli artışlar gözlenmektedir. Bu konu ile ilgili yapılması gereken çalışmalara vakit kaybetmeden başlanmalıdır.

Öncelikle önleyici tedbirlerin, ıslah edici yöntemlerin devreye alınması gerekmektedir. Okullarda öğrencilerin not sarmalından kurtulması ve üreten bireyler konumuna gelmesi için akademik başarı eksenli değerlendirilmeler yerine insan olma, ahlaklı ve sağlam karakterli bireylerin öncelenmesi gerekmektedir. Yani “çok net yapan iyi öğrenci, az net yapan işe yaramaz öğrenci” bakışından kurtulmak önem arz etmektedir.

Okullardaki şiddet olaylarının büyük bir bölümünün meslek liselerinde yaşandığı bir gerçek. Belki de sanayide, atölyede, ustasının yanında olması gereken öğrencileri dört yıl boyunca okul sıralarında zorla tutmak bu olaylara zemin hazırlıyor olabilir. Eğitim camiasının ısrarla gündeme getirdiği liselerin zorunlu olmaması gerektiği görüşü geniş kitleler tarafından dile getirilmekte. Liseler esnek modellerde yeniden kurgulanmalıdır.

Disiplin yönünden problemli öğrencilerin okullarının değiştirilmesi hatta örgün eğitim dışına çıkartılması neredeyse imkânsız. Sistem tüm öğrencileri illa sınıfta tutalım anlayışı ile hazırlanmış. Fakat toplumsal yozlaşmanın, ahlaki çöküşün, değerlere bakıştaki erozyonun önlenmesi için nadiren de olsa cezai müeyyidelere başvurma zarureti vardır. Bu anlamda devletin farklı kurumları devreye girmelidir.

Türkiye 2000’li yıllara kadar birçok özgürlüğünden mahrum yaşadı. Devlet Güvenlik Mahkemeleri, ordunun ve devlet erkânının yaklaşımları günümüzdeki kadar hoşgörülü değildi. Birden tüm engeller kalkınca velisi de öğrencisi de bu serbestliği içselleştiremedi. Milli Eğitimin bakanlığının ödül, ceza, yönlendirme, eğitme, hayata hazırlama politikalarında ölçüyü iyi ayarlamak gerekmekte.

İyi ve güzeli teşvik eden, başarıyı ödüllendiren, gençleri üreterek özgüven sahibi yapan, değerleri önceleyen, devlet ve millet terbiyesinin albenisini artıran bir eğitim anlayışı kurgulanmalıdır.

Sınırsız özgürlük veren, verdiği özgürlüğü denetleyemeyen, kötülükleri önleyemeyen ya da cezalandıramayan, popüler kültüre teslim olan genç topluluğu üreten, ülke gerçeklerini göz ardı eden bir eğitim sistemi değil.

İçerisinde eğitim olmayan TV dizilerinde gençler arasındaki fakir zengin çatışması, aşk ve cinsellik yarışı, kibir ve aşağılama anlayışı, öğretmenleri işçi, okul müdürlerini vezne rolüne sokan bakışın da yaşanan menfur olaylarda etkisi vardır.

Hülasa olay ciddi, fakat çözümü bugünden yarına üretmek olası değil. Toplum olarak teyakkuza geçmek ve geleceğimize sahip çıkmak mecburiyeti ortada dururken, anlık taziye mesajları yüreklerdeki ateşi soğutmaya yetmiyor.