Kadir Mısıroğlu için ilk söyleyeceğimiz şey, sıradan insanlara göre normal bir adam değildi.
Kafası anormal derecede iyi çalışıyordu, ortalama bir insana göre fazlasıyla cesurdu.
Vasat bir insanın hayata, olaylara bakışını etkileyip onu yönlendirebilirsiniz ama Kadir Mısıroğlu; ezbere, dayatılan bakış açılarına karşıydı ve resmî yalanları yıllardır tek tek çürütüyordu.
Çarpık tarih anlayışına da rejimin dayattığı, büyük oranda siparişle yazılmış uyduruk tarih bilgisine de karşıydı. Fazlasıyla dik durur, haksız karşısında da haksızlık karşısında da asla eğilmezdi.
Osmanlı aşığıydı, Abdülhamid’e hayrandı…
Kendisini milliyetçilikle vurmaya çalışanlardan daha millî, kendine vatan hain diyenlerden binlerce kez daha vatansever, kendine din diyanet örtüsüyle saldıran tatlı su Müslümanlarından daha dindar bir insandı.
Özellikle “Keşke Yunanlar galip gelseydi…” İfadesini bağlamından koparıp sürekli iftira atıp hakaret edenlerin tamamından daha iyi insan, daha takvalı Müslüman, daha vatanperver bir vatandaş, daha bilinçli bir kişiydi. “Yunan Mezalimi” diye bir kitabı olduğundan bîhaber gafiller, Yunan’ı Türk’e tercih ettiği iftirasını atıyorlar yıllardır.
Sırf duruşundan, kimliğinden dolayı saldırdılar da saldırdılar; hakaretler ettiler, iftiralar attılar; öldü gitti hâlâ devam ediyorlar.
Derdi büyük olduğu için zaman zaman öfkesi de büyüktü; bu da üslubunun sert, söylemlerinin pervasız olmasına yol açıyordu bazen… Ancak biliyoruz ve inanıyoruz ki hiçbir söylemi nefsi için değildi, kimseden herhangi beklentisi yoktu, şan ve şöhret peşinde değildi.
Üslubu ile ilgili eleştirilebilir ama duruşuyla, inandığından taviz vermemesiyle, inandığı gibi yaşayıp konuşmasıyla bile saygıyı fazlası hak ediyordu. Maalesef ki insanlıktan nasipsiz olanlar, insaniyet nedir bilmeyenler tarafından sürekli itibarsızlaştırılmaya, sindirilmeye, yok edilmeye çalışılmıştır.
Ancak onlar vurdukça büyümüş, itibarı artmış ve sesi soluğu daha büyük kitlelere ulaşmıştır.
Yaşarken bir kesim kendisini çok sevip velî olarak görmüş; bir kesim ise hiç sevmemiş hatta nefret etmiş, deli diye iftira atıp söylediklerini ve kendisini itibarsızlaştırmak için ellerinden geleni ardına koymamıştır.
Kadir Mısıroğlu’na Kemalistler saldırıyor, dinsizler saldırıyor, FETÖ’cüler saldırıyor, özünden kopmuş tüm köksüzler saldırıyor. Bunlarla birlikte Saadet Partililerin bir kısmı da saldırıyor.
Sahabeye iftira atan, geçmişten günümüze tüm âlimleri karalayan, alçak gönüllü görünümü arkasında müthiş bir egoya sahip olup kibri paçalarından akan ve peşinden binlerce kişiyi sürükleyen sözde hoca da ölümünden sonra arkasından saydırıyor: “Yalan ve iftira makinesiydi. İftiralarından ve kininden sadece Akif ve Selahaddin Eyyubi gibi ölüler değil, benim gibi diriler de zarar gördü. Hakkımı helal etmiyorum. Ahirette hesap görücü olarak Allah yeter.” diyor.
Merak ediyorum bu hoca(!) gibi, sahabelere iftira atıyor muydu? Geçmişten günümüze ehlisünnet âlimlere ağza alınmayacak iftiralar atıp hakaretler ediyor muydu? “Hadis usulü, tumturaklı yalan söyleme sanatıdır; otuz altı çeşit yalan söyleme şeklidir.” deyip tüm hadis âlimlerini ve hadis usulünü itibarsızlaştırma aymazlığına sapmış mıydı? Hiçbirini yapmadı…
Bir de Akif ve Selahaddin Eyyubi’ye ölüler derken kendini diri olarak lanse etmiş. Tam tersine onlar hâlâ diriyken ve yaşıyorken kendisinin yaşarken öldüğünü fark edemiyor. Ruhu, insafı, hassasiyetleri ölmüş; bir tek kini, öfkesi diri… Bu savrulmanın izahı mümkün değildir. İyi ki ahiret var…
Günahsız değildi, hataları da çoktur ama kimlerin saldırdığına bakınca bile hayır dua etmekten alamam kendimi…
Bir Ramazan ayında Kadir Gecesi’nde doğan ve yine Ramazan ayının ilk gününde Hakk’ın rahmetine kavuşan Kadir Mısıroğlu üstadımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Güzel bir günde gelmiş, güzel bir günde terk etti dünyayı; inşallah güzel bir şekilde karşılanır. Allah rahmet eylesin, yaptığı hayırlı işler için Allah razı olsun… Mekânı cennet olsun…
Hak ve hakikat için ömrünü feda ettiğine şahidiz, küffarın zulmüne boyun eğmeyip cesurca kâfirle ve küfrüyle mücadele ettiğine şahidiz!.. Rabbim, mekânını cennet; makamını âli eylesin!..
Bir atasözümüz vardı, neydi o?
“Ardında yüz köpek havlamayan kurt, kurt sayılmaz.”