Bir de gönül haritası var ve onun hududu yok

Abone Ol

“Vatan, güneşin doğduğu yerden battığı yere kadardır.” diye bir söz var. Oğuz Kağan’ın söylediğini rivayet ediyorlar. Sözün ona ait olup olmadığı bir başka mesele ama benim asıl ilgilendiğim cümlenin kendisi. Zira bu sadece ve tek başına slogan gibi kullanılacak hamasi bir cümle değil. Sınır çizilmemiş ve hiçbir zaman ‘yeter’i olmayan bir hayalin adı. Hedef denen şeyin ne olduğunu ve nasıl bir hedef konacağını gösteren bir cümle.

Her kimin sözü olursa olsun bu cümleden ve hatta tarihin kendisinden de anladığımız o ki atalarımız kendilerine bir hudut koymadan tüm dünyayı kendi mefkûreleri, kendi davaları ve hayalleri için bir vatan saymışlardı. Uzak ya da sapa bir yer olması, onların çok da sorun ettikleri bir durum değildi yani. Mesela; çok uzak diyarlarda zulme uğrayan birileri varsa ve ondan haberdar olurlarsa “Ne işimiz var ki orada? Hem şimdi bu karda kışta nasıl gideceğiz?” demeden yollara düşmüşlerdi. Misal de vereyim ki tam olsun. Açe diye bir yer var mesela. Allah aşkına hangimiz haritada yerini bulup da gösterebiliriz. Ama atalarımız öyle düşünmemiş. Kendilerine yardım isteği geldiğinde çıkmış ve düşmüşler yollara. Ta oralara kadar gitmişler. Ve hatta Açe Sultanlığı, Osmanlı Devleti’ne bağlanmak istediği hâlde bunu da kabul etmemişler. Yani toprağı değil ama gönülleri fethetmişler.

Peki ama bu ‘vatan’ dediğimiz nedir ki? Neresidir yani? Bir toprak nasıl olur da vatan olur?

Önce kelimenin kendisini bir anlatayım. Açıkçası kelimenin aslının Arapça olmasına ben de şaşırdım; bunu bilmiyordum. Arap dilinden gelip de dilimize yerleşmiş ve bu denli milliyet kokan bir kelime yani vatan. Daha öncesinde atalarımızın kullandığı ise “yurt, ülke, il, ev” gibi kelimeler. Ama açıkçası vatan kelimesinin bugün bize hissettirdiğini bu kelimelerin hiçbiri tam olarak hissettiremiyor.

Sözlükler kelimeye “yerleşilen, yaşanan yer” gibi manalar veriyor. Lügat olarak doğru ama hissiyat olarak eksik. Zira vatan bizim için öyle sadece yaşanan yer falan değil. Hiç gitmediğimiz, görmediğimiz ama vatan bildiğimiz yerler var bizim için.

Belki doğru, bugünün haritaları içinde bizimle aynı renkte görünmeyen, adı aynı olmayan, çizilen o hududun dışında duran ama bizim için vatan olan yerler var. Hem bu hudut gönlümüze çizilmedi ya!

E peki, hudut ne? O da Arapça bir kelime ve aslında çoğul. Tekil olan şekli “had” ve sınır manasına geliyor. Hani “Haddini bil” falan diyoruz ya. İşte oradaki “had” bu manada sınır demek. Hudut ise bu kelimenin çoğulu ve “sınırlar” demek.

Ama yine de ve muhakkak onların çizdikleri hudut yalnızca bir çizgidir ve silinir gider. Bizim hududumuz gönül iklimimizdedir ve onun sonu, sınırı yoktur. O yüzden vatan, gidebildiğimiz her yerdir. Hatta gitmesek ve gidemesek de hissettiğimiz ve hissedebildiğimiz, bir gün gideceğiz diye hayal ettiğimiz her yerin adıdır vatan.

Vatan demek illa bizim anladığımız gibi öyle haritalarda çizilen sınırlarla olmuyor yani. Bizler siyasi haritaların yanına bir de gönül haritası çizmiş insanlarız.