Bir Ramazana daha uğradı yolumuz!
Yürürken ayaklarımız,
Alıp verirken nefeslerimiz,
Tutarken ellerimiz…
Ama o bizi umduğu gibi bulamadı.
‘Ne oldu ki bunlara’ diye soruyor sanki!
Hani bir coşku vardı beni karşılarken?
Sevinirdi insanlar genç ve yaşlısıyla…
Yazılar yazılırdı mahyalara…
Koşulurdu Teravihlerime…
Ne oldu ki bunlara?
Âh Ramazan âh!
Başımıza neler geldi bir bilsen!
Yıkıldı âdetâhânumânımız…
Yanmaz oldu ocaklarımız…
Karardı ufuklarımız…
Karmakarışık oldu akşamlarımız…
Bomboş kaldı camilerimiz.
Uzak kaldı insanlarımız…
Hüzün doldu yüreklerimiz…
Bir bilsen neler oldu?
Neler olmadı ki Ey Ramazan?
Gücendi bize Rabbimiz!
Kapandı bize Kâbe’miz!
Yüz çevirdi Efendimiz… Ravzamız…
Seni karşılamaya hazırlanırken,
Bir başka misafir geldi.
Ama görünmeyen…
Acılar dolu heybesiyle…
Dağıtır oldu onlardan…
Razı olmamış Yaratan…
Biz kullardan…
Herkes kaçar oldu birbirinden…
Saklar oldu yüzünü diğerinden…
Selâmlar oldu uzaklardan…
Ey Ramazan!
Biliyoruz suçumuzu,
Günahlarımızı, isyanlarımızı, hırsımızı…
Kaybolan kanaat, edeb, hayâmızı…
Çılgına dönmüştü âdetâ insanlık!
O delicesine;
‘Dünya diye’ koşturuşuyla…
Anladın mı hâlimizi?
Acınası perişanlığımızı?
Üzülmek sana da ulaştı şimdi.
İşte!
Gözü yaşlı, gönlü puslu biz kullar…
Ama yine de ümidvâr…
Belki daha iyi anlayacağız seni!
Rabbimizin rızasını.
Efendimizin mirasını…
Öyle olsun inşaallah.
SEN YİNE RAMAZAN’SIN!
Yürekler buruk olsa da,
Biz, biz değilsek de,
Sen yine Ramazansın!
Evet, günahları yakan.
Ağıtları durduran.
Açları doyuran.
Açıkları kapatan.
Fakirleri hatırlatan.
Açlığın ne olduğunu anlatan…
Âh Ramazan âh!
Sana lâyık olmasak da,
“Hoş geldin” aramıza!
Evet. Hoş geldin!
YâŞehr-i Ramazan
BİR MANEVÎ SOFRASIN!
Evet, bir manevî sofrasın sen!
Bakalım neler var sofranda?
Önce Kur’an-ı Kerim!
Zira Allah (cc) bu sofrayı bizlere onun hürmetine bahşediyor. İşte bunun belgesi:
“Ramazan ayı ki onda Kur’an, insanlara yol gösterici ve doğruyu yanlıştan ayırıcı belgeler olarak indirildi.” (2 Bakara 185)
Bunun için Ramazan ayına, Kur’an Ayı deniliyor. O ki, bütün yönleri nuruna boğuyor ve bu sofraya uzananları en güzel şekilde doyuruyor.
İkincisi Oruçtur. “Sizden bu aya ulaşan, onda oruç tutsun.” (2 Bakara 185)
Onunla Ramazan ayının farkına varıyoruz. Fert, aile ve toplum hayatımızda nice müspet değişikliklere mazhar oluyoruz. Rabbimize daha da yakınlaştığımızı hissediyoruz. Zira onun bize getirdiği öylesine kazançlar vardır ki, bunları ancak Allah Rasûlü (sas) Efendimiz’in mübarek sözlerinden anlıyoruz.
“İnsanın her ameline kat kat sevap verilir. Bir iyilik, on mislinden yedi yüz misline kadar katlanır. Allah Teâlâ, ‘Ama oruç başka. Oruç benim içindir, mükâfatını da ben veririm. Oruçlu, şehvetini ve yemesini benim için bırakır,’ buyurmuştur. ” (Buhârî, savm 4; Müslim, sıyâm 166.)
SAHURUN BİR BAŞKA, İFTARIN BİR BAŞKADIR
Başka ne olabilir bu sofrada? Evet, Sadaka-i Fıtır da var. Zaten zekâtların en çok verildiği aydır Ramazan.
Son on gününde yapılan itikâf ibadeti. Hz. Peygamber’in (sas) vefatlarına dek hep yaptıkları bir müekked sünnetleri. Bu defa evlerde…
Bir de umre. Ramazan’da yapılan bir umre, bir nafile hac sevabına denktir. Hadis-i şerifte şöyle buyrulur: “Ramazanda yapılan umre hacca eşittir ya da benimle hac etmiş gibidir, makbul bir haccın karşılığı ise cennettir.” (Tirmizi, Hac 90)
Yine onun yanı başında zorunlu değil ama isteyenler için bir ikram daha vardır. “Nedir acaba” diyeceksiniz belki de. Ne kaldı ki, diyebilirsiniz. Evet, o da bir mü’mine iftar ettirme…
“Kim bir oruçluya iftar ettirirse, oruçlunun sevabından hiç bir eksilme olmaksızın, aynı sevabı o da alır.” (Tirmizi, savm 82)
Âh, bu yıl bunları yapmak ne mümkün? Ama iftar ettirmek imkânı var fakir fukaraya… Evlere verilince ne güzel olur!
TERAVİHLERİN
Her gün coşkuyla kılınan Teravihleri…
Hatimlerle hele bir de. Nasıl duracak bu yıl o alışkın olanlar? Ne kadar acı. Hüzün var bir nice.
Günde 20 rekâttan ayda büyük bir kazanç! Artık evlerde. Cemaat olsa beceren aileler. Ne güzel olur.
Affet Allah’ım affet! Kıymet bilemedik. Âdetâ birer mirasyedi olduk. Ümmet olarak müthiş bir şekilde uyarıldık. “Zalimler yüzünden bizleri de helâk etme Allah’ım!”
Âh o zalimler… Nasıl da rezil ettin Allah’ım onları. Aldın acılarını Sana şikâyete gelen yavrucakların! Nasıl da başarı verdin ülkemize. Parmak ısırttın onca zalim ülkelere! Lûtfet daim bu başarıyı ve kurtar bu dertten Yâ Rabbi!
KADİR AYDINLIĞIN
Sofrayı aydınlatan bir kandil!
Evet, o, Kadir Gecesi. O, Kur’an hürmetine bizim için “bin aydan hayırlı” kılınmıştır. Onun kadrini bilenlere ne mutlu!
“Doğrusu, Biz, Kur’an’ı Kadir gecesinde indirmişizdir. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır. Melekler ve Cebrail o gecede Rablerinin izniyle her türlü iş için inerler. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir.” (97 Kadir Sûresi)
Bu, ne güzel ve ne eşsiz bir sofraymış.
Ne mutlu ondan nasiplenenlere!
Ne mutlu onunla hayatını güzelleştirenlere!
Mübarek olsun cümlemize!
GELDİN Mİ SEN EY ŞEHR-İ RAMAZAN!
Şafaklar kadar ümit yüklü,
Ufuklar kadar apaçık,
Bir dolunay ihtişamıyla,
Bekleriz seni,
Ey Şehr-i Ramazan!
***
Geceler kadar sır yüklü,
Yıldızlar kadar derin,
Bembeyaz karlar misâli serin,
Seni bekleriz,
Ey Şehr-i Ramazan!
***
Sahurları manâ yüklü,
Seherleri gözü yaşlı,
Gönüller sevda dolu,
Seni isteriz,
Ey Şehr-i Ramazan!
***
Şefkat çağlayanı insanlar,
Sanki rahmet yüklü bulutlar,
Sana yakılır onca ağıtlar,
Seni gözleriz,
Ey Şehr-i Ramazan!
***
Doyar seninle açlar,
Kalmaz artık açıklar,
Sana yanar yüreği yanıklar,
Gözleriz seni,
Ey Şehr-i Ramazan!
***
Açlığı hisseder doygunlar,
Barışa koşar kırgınlar,
Kucaklaşır onca kullar,
Gel artık sen,
Ey Şehr-i Ramazan!
Top sesi bekler çocuklar,
Ne de tatlıdır o oruçlar,
Unutulmaz geçse de yıllar,
Haydi durma gel,
Ey Şehr-i Ramazan!
***
Mahyaların minarelerinde,
Kandiller yanar seninle,
Ev, çarşı, pazar bereketinle,
Gel gayri gel,
Ey Şehr-i Ramazan!
***
Bir manâsın sen bambaşka,
Kur’an’ı taşırsın adeta sırtında,
Bir ömür yüklü leyle-i kadrinde,
Neredesin sen,
Ey Şehr-i Ramazan!
***
Ufuklara çevrilir gözümüz,
Nurunla dolar her yerimiz,
Bir başkadır sana sevgimiz,
Geldin mi sen,
Ey Şehr-i Ramazan!
***
Gülecek artık yetimler,
Açacak şimdi o güller,
Bağışlanacak nice kullar,
Geldin mi sen,
Ey Şehr-i Ramazan!
***
Bir sadâ gelir yanık yanık,
İşte ebediyete uzanan tanık,
Olmamıştı cehennem bunca sönük,
Geldin mi sen,
Ey Şehr-i Ramazan!
***
Hani günahkârlar, neden suskun,
Günah cîfesi nasıl da durgun,
Meğer şeytanlar zincire vurgun,
Geldin mi sen,
Ey Şehr-i Ramazan!
***
Aylar arasına rahmetle girersin,
Mağfiret deryasın açıverirsin,
Sonuçta âzatlığa koşturursun,
Geldin mi sen,
Ey Şehr-i Ramazan!
***
Bir ziyafettir akşamların,
Dolar taşar camilerin,
Bambaşkadır teravihlerin,
Geldin mi sen,
Ey Şehr-i Ramazan!
***
Bir sevinçtir yaşanan sonunda,
Cıvıltılar yükselir sabahında,
Buluşur kullar bayram namazında,
Bayram mı oldun,
Ey Şehr-i Ramazan!