Bilin bakalım kimdir bu BARO başkanı!

Abone Ol

Kendisi bir ateistti; din ile diyanet ile hiç işi olmadı.

Paris’te hukuk okudu.

Meclis-i Mebusan’da Dersim milletvekilliği yaptı.

‘İlmi Hükümette Osmanlılar’a bir bakış’ başlıklı yazısından dolayı 14 ay hapis cezasına mahkûm oldu, 6 ay kadar hapis yattı.

Bor kaymakamıyken yenilikçi fikirlerinden dolayı Tortum’a sürüldü.

Buradan önce Rusya’ya, Rusya’nın kendisi Osmanlı Devletine teslim edeceğini hissedince oradan da Avrupa’ya kaçtı.

Almanya’dan Mısır’a gitti, Kahire’de avukatlık yaptı.

Meşrutiyetin ilanıyla İstanbul’a döndü.

Gazete çıkartıyor veya çeşitli gazetelerde köse yazarlığı yapıyordu.

Çok sert yazıyor, gözünü budaktan esirgemiyordu.

Yazdığı ve sahipliğini yaptığı gazeteler teker teker kapatıldı.

Sırf İttihat ve Terakkî’ye muhalefet edebilmek için Mutedil Hürriyetperverân Partisi’ni kurdu.

İstanbul Barosu Başkanıyken Halife Abdulmecid’e hitaben ‘Efendimiz Hazretleri’ başlıklı bir mektup yazdı ve yayınladı.

Halife’ye görevinden ayrılmamasını telkin ediyordu.

Eğer ayrılırsa, İslam dünyasına büyük hizmetleri dokunan Osmanlı Devleti üzerinde büyük dış baskıların ortaya çıkacağını, Halifenin kesinlikle böyle bir şeye kalkışmaması gerektiği ısrarla vurguladı.

Bu ve buna benzer yazıları onu Ankara Hükümeti’nin İstiklal Mahkemeleri’nde yargılatarak beş yıl kürek mahkûmu yaptı.

Altı ay sonra serbest kaldı.

Tekrar İstanbul Barosu Başkanlığı’na seçildi.

İstanbul ve Ankara hükümetleri arasındaki husumetlerin ortadan kaldırılması gayesiyle Müsâlemet -uzlaşma İttifakı Derneği kurdu.

Bu dernek yüzünden tekrar İstiklâl Mahkemesi’ne çıkartıldı.

Bu sefer beraat etti.

Aldığı cezalar Ankara hükümetinin, başta Rauf Orbay ve Kazım Karabekir olmak üzere hilafeti destekleyenlere verdiği gözdağları olduğu söyleniyor.

Cesurdu, gözünü budaktan esirgemezdi.

Aykırı fikirleri başına sürekli bela oldu.

Düşünce özgürlüğünü sonuna kadar savunan bir hukuk savaşçısıydı.

Baro başkanıyken kaleme aldığı ‘Hükümdarlık Karşısında Milliyet, Mesuliyet ve Tefrîk-i Kuvva Mesâili’ başlıklı risalesinden küçük bir iktibasla bitirelim:

“… Biz ‘tarihi olmayan milletler bahtiyârdır’ tarzında bazıları için zarîfâne bulunmuş formüllerin taraftarı değiliz. Bilakis bir milletin tarihi ne kadar büyük olurve bu tarihine ve diğer ananelerine ne kadar bağlı kalırsa gelişmek için o nispette sağlam olur fikir ve kanaatindeyiz.

Bu kanaatimizi takviye edecek misal de vardır, o da İngiliz milleti.

İngiltere’de hükümdar tamamen meşrûtîdir.

Meşrutiyet ilk zamanlarında kullandığımız tabirle ‘hakimiyet-i milliye’nin, şimdi işittiğimiz ifadesiyle ‘saltanat-ı milliye’nin tecellisine katiyen engel değildir.

İlmen ve fikren gelişmemiş milletler her zaman zulüm ve tahakküm altında ezilmeğe mahkûmdurlar. Bu tahakküm bir hükümdarın tahakkümü olabileceği gibi sivil ve asker tahakkümü de olabilir.

Kanûn-ı Esâsisimiz esasında nispeten en az fenalıkla işleyecek bir makinedir.

Memleketin seviyesini yükseltmeden buna dokunmak, devlet binasını

Büsbütün perîşan etmek, altını üstüne getirmek olur.

Aklen ve mantıken ve kanunen evvel emirde sulhten sonra günün en mühim meselesi, padişahlığın muhafazası yahut ilgâsı esası üzerine referandum yapılmalı ve onun neticesinde mecliste bu meseleler bir karara bağlı kalmalıdır…”

Bilin bakalım kimdir bu BARO başkanı!