Beşşar Esed ne dedi?

Abone Ol

Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) tarafından finanse edilen Skynews televizyonunun Arapça yayın yapan kanalına bir röportaj verdi. Daha önce genellikle Russia Today ve Sputnik gibi Rus televizyonlarına ya da İran tarafından fonlanan El-Meyadin televizyonuna röportaj veren Esed, ilk kez bir Arap ülkesinin televizyonuna konuşmuş oldu. Bunda elbette son dönemde Arap Birliği’nin Esed rejimiyle normalleşme sürecine girmesinde önemli payı var ancak bu normalleşmede de en önemli pay yine BAE’nindi.

BAE, henüz Arap ülkeleri rejimle normalleşme müzakerelerine girişmeden önce mart ayında sürpriz bir şekilde Esed’i Abu Dabi’de misafir etmiş ve BAE Emiri M. Bin Zayed, Esed ile görüşmüştü. Bu görüşmenin ardından Suudi Arabistan, Ürdün ve zaten hiçbir zaman ilişkilerini kesmeyen Umman, normalleşme sürecini hızlandırarak rejimin yeniden Arap Birliği’ne dönüşünü sağladı.

Öyle görülüyor ki BAE, mayıs ayındaki normalleşmenin ardından henüz Arap Birliği ile ciddi bir adım atmayan rejimin meseleye nasıl baktığını doğrudan bir şekilde Arap ülkelerine göstermek istedi. Röportajı yapan muhabir oldukça cüretkâr ve önemli sorular sordu. Bunlardan en önemlileri uyuşturucu Captagon hapı ticareti ve Esed’in Arap ülkelerinden beklentilerine dair olanlardı. BAE’nin röportajdan kısa bir süre önce Lazkiye limanına yüklü miktarda “insani yardım” taşıyan gemiler göndermesi aslında Arap ülkelerine rejimin bu beklentilerini gösteren bir mesajdı.

Normalleşmeden beklenti rejimin ayakta tutulması

Esed’in sorulan sorulara verdiği cevap aslında devrimin başından beri takındığı tutumun çerçevesinin dışına çıkmadı. Rejimin lideri, ilk günden beri Suriye’deki krizin dış güçler tarafından içerideki bazı kesimler kullanılarak yaratılan bir kriz ve daha ötesinde kendisine yönelik bir dış saldırı olduğunu tekrarladı. Bu noktada, Tahran ve Moskova’daki dostlarının bu saldırıların etkisizleştirilmesi konusunda çok önemli bir rol oynadığını belirtti. Bu da demek oluyor ki rejim, güvenlik açısından Arap ülkelerine ihtiyaç duymuyor. Zaten Esed’in doğrudan söylediği gibi “Arap Birliği’nin gerçek bir kurum olmadığını” düşünüyor.

Bununla birlikte bir rejimin ayakta kalmasının tek yolunun askerî güç olmadığının farkında olan Esed, ilk kez ülkedeki yıkımı kabul ederek bu yıkımın “teröristler” olarak tanımladığı taraflarca yapıldığını öne sürüyor. Arap ülkelerinin mayıs ayında rejimle yaptığı normalleşme görüşmelerinde öne sürdüğü en önemli şart, ülkedeki Captagon ticaretini engellemesiydi. Müzakereler öyle bir duruma geldi ki âdeta rejime Captagon meselesini bir baskı kartı olarak kullanması yönünde teşvik yapılıyordu. Zira bu ülkeler, rejimin Captagon’u durdurması hâlinde doğrudan mali destek sözü de veriyordu.

Beşşar Esed’in röportajda açıkça Captagon ticaretinin savaşın yıktığı bir ülkede normal olduğunu söylemesi (yıkımın sebebinin dış güçler olduğu şerhini düşerek) bu yıkımın giderilmesi ve yeterli ekonomik desteğin sağlanması hâlinde Captagon’un da kendiliğinden ortadan kaybolacağı mesajını dillendirmesi anlamına geliyor. Bununla birlikte, mültecilerin dönüşüyle ilgili soruya da “Elektrik, su ve hatta ilacın olmadığı yere mülteci neden dönsün?” şeklinde karşılık vermesi de bu mesajı güçlendiren başka motto olarak duruyor. Peki rejim herkesin canlı yayında izlediği üzere kendisi ve müttefikleri olan Rusya ve İran tarafından yerle bir edilen Suriye’nin yeniden imarı için Arap ülkelerinden destek alabilir mi?

2254 sayılı karar ve normalleşme süreci

BAE dahil Esed rejimiyle normalleşme sürecine giren bütün ülkeler (tabii ki Rusya’nın geleneksel dostu ve benzer bir rejime sahip Cezayir dışında) bu sürecin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) tarafından 2015 yılında ilan edilen 2254 sayılı karar çerçevesinde süreceğine vurgu yaptı. Esasen rejime yaptırımlar uygulayan ABD, siyasi muhalefet ve Türkiye dahil neredeyse bütün uluslararası toplum, Suriye’deki çözümün bu karar çerçevesinde olması gerektiğini her zaman vurgulamaktadır. Ancak rejimin bu karara uyduğuna dair hiçbir gösterge bulunmamaktadır. BMGK’ya Suriye’ye ilişkin gelen her tasarıyı veto eden Rusya, 2015’te bu kararı veto etmese de rejimin uyum göstermesi noktasında herhangi bir adım atmadığı, aksine kâğıt üstünde kalması için doğrudan müdahale başlatarak (Ekim 2015’te) rejime kararı umursamaması için her türlü desteği verdiği ise açıktır.

BMGK’nın söz konusu kararı, Suriye’de üç aşamayı ön görüyor. Bu aşamalardan ilki savaşın durdurulmasıdır. Bunu müteakip rejimden eli kana bulaşmamış taraflar ile muhalefet ve halkın bütün kesimlerinin temsilcileri tarafından bir geçici yönetim kurulu oluşturulması ve hemen ardından ülkede asayişin sağlanarak özgür seçimlere ve mültecilerin dönüşüne uygun bir ortam yaratılması aşamaları gelmektedir. Bütün bunların ardından yeniden imara destek verilmesi konusu gündeme gelecektir.

Esed’in verdiği mesaja gelirsek, 2254 sayılı karara vurgu yapan Arap ülkelerinin Esed’e Captagon’u durdurması için bahsettiği güzelliği yapması çok mümkün gözükmüyor. Zira Suriye’deki yıkımın maliyeti en iyimser rakamla 1 trilyon dolar civarındadır. Arap ülkeleri bu mali desteği teknik olarak sağlama imkânına sahip olsa da bu onlara altından kalkamayacakları bir mali yük getirecektir. Ayrıca, 2254 sayılı kararın ek maddeleri öngörülen aşamalar tamamlanmadan herhangi bir tarafın yeniden imara destek veremeyeceğini öngörüyor.

Dolayısıyla Arap ülkelerinin rejimle normalleşmesinden herhangi bir fayda sağlayamayacağı açık. Buna ek olarak Esed’in de Captagon ticareti ve mülteci sorununun çözümünü buna bağlayarak Rusya ve İran’a dayanmaya devam etmesi Şam’daki rejimin de Arap ülkelerinden aslında çok büyük bir beklentisi olmadığını ortaya koyan cinsten. Son dönemde Cidde limanı başta olmak üzere rejimle normalleşen pek çok ülkeye ait gümrük ve limanlarda milyonlarca adet Captagon hapı yakalanması gerçeği ise rejimin bu noktada hem kontrolü kaybettiğini hem de aslında Arapların taleplerini çok da umursamadığını açıkça ortaya koymaktadır. Şurası kesindir ki rejimle normalleşen herhangi bir tarafın çabalarının da benzer akıbete uğraması bu şartlarda kaçınılmaz bir durum.