Torunuma beşik yaparak geçirdim
son üç haftayı, Senin izninle.
Hem doğacak torunum için,
hem de torunlarına beşik yapan
benim gibi hevesli dedeler için
övgüler olsun sana, Allah’ım,
Senden öğrendim bu sanatı da,
Senin yarattığın büyük şiirden…
Övgülerimin, şükürlerimin yanında
bir de duam var,
şimdi onu arzediyorum Sana:
İkindi üzeri sokakta
Suriyeli, yoksul mu yoksul bir ana
ve kucağında da
bütün bebekler gibi güzel,
ama zayıf mı zayıf
ve – merhamet, Allah’ım,
yüreklere biraz merhamet –
bir ayağı dizinden kopuk
bir kaç aylık bir bebek gördüm bugün.
O an çocuk gibi heyecanlandım hemen:
ona da bir beşik,
hem de en güzelinden
yapabilirim, dedim kendi kendime,
neden olmasın, neden!
Buna hevesim, hünerim yeter,
ve sevgim ve inancım…
Ama sonra düşündüm, – heyhat,
beşiği koyacak yerleri yok ki onların.
Dünyalarını başlarına yıktılar çünkü
Sana ve sanatına ihanet eden
yoldan çıkmış öteki çırakların
ve öteki kalfaların, senin, Allah’ım.
Ben, henüz doğmamış bebekler için
tahtadan beşikler yapabilirim, evet,
kanatlı sözcüklerden uçan kızaklar,
ve aklın üç karış üstünde koşan atlar
yapabilirim, yapabilirim, fakat
bebekler için güvenli yeri
ve güvenli göğü olan
yepyeni bir dünya yapamam ki, Allah’ım.
Çırağın bile sayılmam çünkü
o büyük ve bütüncül sanatta, Senin.
Yapamadığım için de,
ey Ustarın Yüce Ustası,
Sana sipariş ediyorum onu
Suriyeli bebekler için
ve tabii, öteki bütün bebekleri için!
Onların, dedelerinin yaptığı beşiklerde
bombalarla toz duman
ve her güne, her güne haber olmadan
mışıl mışıl uyuyacakları,
kolları bacakları eksiksiz büyüyecekleri,
Senin rahmetin gibi güzel,
şefkatin gibi güzel,
cennetin gibi güzel
ve Senin aşkınla yörüngesinde dönen,
Barışa ve aşka ayrılmış bir gezegen!…
8 Ekim 2015