Beni artık tanıyorsun kâri. Hatta bence bazı vakitler benden daha iyi tanıyorsun beni zira ben -en azından kendi adıma söylüyorum- yazdıklarımın arkasına saklanmıyorum. Aksine sakladıklarını yazdıklarımla anlatıyorum. Onun için yazdıklarımı okuyanların söylediklerimi dinleyenlerden hatta beni görüp muhabbet edenlerden çok daha iyi tanıdıklarına inanıyorum hakikatimi. Sen de biliyorsun yani ki günceli takip ederim ben. Onun üzerine bir şeyler yazar ya da söylerim. Lakin gündemi takip edip de onun üzerine bir şeyler yazmayı istemem. Zira suni olduğuna inanırım, yapay olduğuna kanaat getiririm. Ve kendimce, istidadım ve itikadımca kendime bir gündem bulmaya ve oluşturmaya gayret ederim. Belki de böyle düşünerek ve yaparak hata ediyorumdur, bilmiyorum ama sadece şunu iyi biliyor ve inanıyorum ki; tek bir gün okunacak yazılar yazmak bana hiç hoş gelmiyor. Ben hissettiklerimin, acısını çektiklerimin, dert diye sinemde taşıdıklarımın yarın da, ondan sonra da ve çok sonra da okunmasını istiyorum. Yani daha açık ve gerçekten hissettiğim şekliyle söyleyeyim sana. Ben kendime okur aramıyorum, dost arıyorum ve bir günlük dostun dost olduğuna da inanmıyorum. Onun için bir gün dinleyeceksen derdimi meseleyi burada bırakalım ve daha fazlasını okuma bunların. Lakin yine dertleşebilecek ve yine muhabbet edebileceksek yani bir okur değil de dost olacaksan bana devam edelim bu muhabbete. Sen karar ver.
Neyse… Geçelim, bu bir bahs-i diğer, belki başka zaman konuşuruz.
…
Çok sözümüz var söyleyecek ve inan ki dertleşecek çok derdimiz var. Bizim noksan olduğumuz taraf birbirimizi bulamıyor olmamız. Ya da belki aramıyor olmamız. Her arayan bulur ben de biliyorum. Meselenin özü aramak, onun da farkındayım ama aramıyoruz ki. Şöyle oturup da bir yerlerde yeniden hayaller kuramıyor olmamız esas meselemiz. Gençlerimiz bir araya gelip de dertlerini söylemiyor, bir halka kurup şehrin en orta meydanın da “biz de buradayız, biz de varız” demiyor, diyemiyor mesela. Ya bizi birbirimize küstürdüler ya hayallerimizi öldürdüler ya da dert etmek denen hasletimizi söndürdüler. Hangisi ben de bilmiyorum ama şunu biliyorum ki birbirimizle konuşmaktan, dertleşmekten bile utanır olduk.
Oysa “Yeniden başlıyoruz” diyecek öyle çok mevzumuz var ki ve inan yeniden başlayacak gücümüz de var. Ama cesaretimiz yok. Zira onu birileri en orta yerinden kırdılar sanıyorum. Ve kırılmış olduğunun farkına varmamız gerektiğinin bile farkında değiliz gibi geliyor bana. Ama herkes bir şey söylüyor değil mi? Hatta çok şey söylüyor.
Konuşmak her zaman bir şey söylemek manasına gelmez cânım kâri. Bazıları çok konuşur lakin bir şey hem de hiçbir şey söylemez. Çok fazla var böyle insanlar. Hele ki bu vakitte ne yana baksak, sorsak da ve sormasak da herkes bir şeyler söylüyor. Oysa söylemekten çok icraat bekliyor insan. Eğer bunları okurken böyle söylüyorsan sana hak vermekten başka yapacak hiçbir şeyim yok gerçekten. Zira çok haklısın.
Ama yine de kabuğu kırıp, duvarı yıkıp ve itip elimisin tersiyle beyhude olan her şeyi bir yol bulmalı yoksa da bir yol açmalıyız. Büyük hayaller kurup büyük rüyalar görmeliyiz bizler. Hem öyle rüyalar görmeli, öyle hayaller kurmalıyız ki gerçek hayran olmalı hayalimize. Dünyayı biz değiştireceğiz, yine. Hem vallahi hem billahi inanıyorum buna. Öyle çok inanıyorum ki. Sadece noksanlarımız olduğu, eksik yanlarımızın olduğunu düşünüyorum ben. Ve bu noksanlıkların öyle küçük şeyler olmadığını ben de biliyorum lakin yine de en tam olanı bizmişiz gibi geliyor bana. Yeter ki inanalım diyorum kendi kendime, yeter ki yapabileceğimize inanalım. Ve yırtıp atalım şu atalet gömleğini üzerimizden. Yapamayız sözünü unutalım. Önümüze koydukları ve belki de çelikten ördükleri duvarları bir yıkalım. İşte o zaman dünya bizimle yeniden değişecek ve hatta yeniden güzelleşecek.
Dünyayı biz güzelleştireceğiz, Allah’a inanan, dua eden, dertlenen ve çay içip şiir okuyan adamlar…