Bediüzaman Said Nursi Hazretleri’nin “Gençlik Rehberi” adlı eserini ilk defa 1990 yılında okumuştum. Müellifi muhterem kitabında özellikle “Hüve Nüktesi”ni nazara veriyordu. Konuya vakıf olmadığım gibi, gerekli ilmi alt yapımda yoktu. Semendel Yayınları’nın vitrininde yer alan “Hüve Nüktesi ve Şerhi” isimli eseri görünce büyük bir heyecan ile okudum. İşi ehline bırakmanın ve ondan istifade etmenin ne kadar önemli olduğuna bir kez daha kani oldum. İşte okuduğum eserden birkaç bölüm:
“Kâinâtın zâhiren açık göründüğü halde hakîkaten kapalı olan kapıları, ancak Kur’ân-ı Hakîm’in irşâdına kulak verildiği takdirde açılabilir; lâkin o Kitâb-ı Mu’ciznümâ dahi tılsımdır. O kelâm-ı İlâhî’nin mühim tılsımlarını izn-i İlâhî ile Risâle-i Nur halletmiştir. Bilhassa 30. Söz olan “Ene ve Zerre Risâlesi”, 23. Lem’a olan “Tabiat Risâlesi”, 10. Söz olan “Haşir Risâlesi” ve “Hüve Nüktesi” gibi mühim eserlerde bu müşkillerin halledildiğini görmek mümkündür.”
“Hava zerresinde Allah’ın varlığının ve birliğinin cerhedilemez bir şekilde îzâh ve isbât edildiği ‘Hüve Nüktesi’ işte o anahtar eserlerden birisidir. Hüve Nüktesi ‘Gençlik Rehberi’ içinde yer aldığı zaman buradaki kuvvetli îmân hakîkatına karşı gelemeyenler, kitâbı yasaklatma gibi akıl dışı bir yolu seçmişlerdi.”
“Üstâd Hazretleri (ra) konuyla ilgili olarak şu değerlendirmede bulunuyor:“Ben zannederim ki; “Hüve Nüktesi” gizli zındık düşmanlarımızın bellerini kırmış, onların istinâdgâhı olan tabiat tâgûtunu dağıtmış, kesîf toprakta bir derece saklayabilirken, şeffaf havada Hüve Nüktesi’nden sonra hiç bir cihetle o tâgûtu saklamak imkânı kalmamış ki, küfr-i inâdî ve temerrüd-i irtidâdî sebebiyle adliyeyi aldatıp aleyhimize sevkediyorlar.””
“Müellif (ra), Hüve Nüktesi’yle bugünkü radyo, televizyon, telsiz, telefon gibi âletler sâyesinde esmâ ve sıfat-ı İlâhiyenin tecelliyâtını husûsan irâde-i İlâhiye’nin tecellîsini hava zerrelerinin yapmış oldukları vazîfelerle maddeten isbât ve tesbît ediyor. Zât-ı Zülcelâl’in esmâ ve sıfatının hava zerrâtındaki tecelliyâtını husûsan irâde sıfatının tecellîsini istitârdan ayne’l-yakìn, belki hakka’l-yakìn derecesine çıkarıyor.”
“Hüve Nüktesi’ni tam anlayan bir mü’minin ilme’l-yakìn îmânı, evliyâların ayne’l-yakìn, belki hakka’l-yakìn îmânı mesâbesindedir. Zîrâ her bir hava zerresi içinde âlemdeki ses ve sûretler kaydedilmiştir. Radyo ve televizyon vâsıtasıyla o sesleri işitebiliyor ve o sûretleri görebiliyoruz. Demek o bir tek hava zerresi, Cenâb-ı Hakk’ın Semi’, Basîr, Mürîd, Alîm, Kadîr gibi bütün esmâsının tecelliyâtına mazhar olmuş ki, bu hârikà işler vücûda geliyor.”
“Hüve Nüktesi’ni mütâlea eden akl-ı müstakìm, kalb-i selîm sâhibi her ferd-i mü’min, Allâhü Azîmü’ş-Şânın ef’âl, esmâ, sıfat ve şuûnâtının tecelliyâtını o hava zerresi içinde ve o hava vâsıtasıyla görülüp işitilebilen sûret ve şekillerde, ses ve lûgatlarda ayne’l-yakìn belki hakka’l-yakìn bir tarzda müşâhede edebilir.”
“Evet Hüve Nüktesi, îmânı ilme’l-yakìnden ayne’l-yakìn, belki hakka’l-yakìn mertebesine çıkaracak bir hâsiyete mâliktir. Zîrâ Müellif (ra), Hüve Nüktesiyle her bir hava zerresinde Allâh’ın vücûb-u vücûd ve tevhîdini isbât etmiş; gaybî olan O Zât-ı Zülcelâl’in gizli esmâ ve sıfatının tecelliyâtını istitârdan bedâhete çıkarmış; bu hakìkatleri tam vâzıh ve mufassal bir sûrette müşâhede etmiş; böylece akıl ile kalbi, madde ile ma’nâyı birleştirerek ders vermiştir. Bunun için Hüve Nüktesi’ni hakkıyla anlayan bir mü’min, kazandığı tahkìkî îmân sâyesinde kabirde suâl-i münkereynin cevaplarına inşâllâh muktedir olur ve cevap olarak Hüve Nüktesi’ni okur, onlarla konuşup sohbet eder.”
“Şerhi yapılan 28. Lem’anın bir parçasında ise Kur’an harflerinin hususan mukattaât harflerinin sevâb-ı uhrevîsi olduğu gibi, izn-i İlâhî ile şifâ gibi dünyevî bir takım faydaları ve maddî te’sîrleri bulunduğu ve bu te’sîrât ve fâidelere hava unsurunun vâsıta olduğu îzâh edilmektedir.”
“Âlemin tılsımını çözmek için esrârlı bir şekilde ilhâm ile kaleme alınan bu Nûr Külliyâtını okuyanlarda –haklı olarak– “Anlayamıyoruz” şikâyetinin olduğu da vâkidir. Bu şikâyetlere son verebilmek üzere Müellif (ra), eserlerinin ‘şerh, îzâh, tekmîl, tahşiye, neşr, ta’lîm, tanzîm, tertîb, tefsîr ve tashîh’ iznini arkadan geleceklere zâten vermiştir.”
“Müellifin (ra) verdiği bu izin muvâcehesinde okuyucuların zihnine bir ufuk açmak üzere el-Hac Molla Muhammed Ali Doğan Hocamızın riyâsetinde önemli bir ulemâ ve teknik hey’etin mârifetiyle uzunca bir zaman zarfı içerisinde kaleme alınan ve baskı teknolojisinin en son imkânları kullanılarak tab’edilen bu şerhlerin, ümit edilen “eseri anlama” kolaylığını kazandırabilmesini Cenâb-ı Allah’tan ümit ve temenni ediyoruz.”
“Bu eserin hemen arkasından sırayla inşâallah “Tabiat Risâlesi ve Şerhi”, “11. Söz ve Şerhi” ve daha başka şerhler peş peşe yayınlanacaktır.”
“Te’sîr-i hakîkîyi ve muvaffakìyeti Cenâb-ı Hakk’ın rahmet ve kudretinden bekliyoruz.”
Haftaya yeniden görüşmek ümidiyle…
Fiemanillah…