Bektaşi’nin keçisi veya ekonomik model olarak kanaat

Abone Ol

Kanaat deyince akla kanaat ekonomisi gelir. Kıymetli insanlar Mustafa KUTLU ve Mustafa ÖZEL bu konuda defalarca yazdı, Allah onlardan razı olsun. Naçizane iki kelam da biz edelim. Hepimiz aynı dine mensup isek derdimizin aynı olmasından daha doğal ne olabilir?

Efendim bir Bektaşi ereni her sabah keçisini yol üstündeki ağaca bağlar, sonra tarlaya çalışmaya gidermiş. Bir sabah oğluna “Benim ilçeye uğramam lazım, keçiyi o ağaca sen bağla, yolu uzatmayayım, işimi halleder doğrudan tarlaya gelirim” demiş. Oğlu da tamam demiş. Ertesi gün, dedikleri gibi yapmışlar. Tarlada iş bitmiş, akşam vakti, eve dönecekler. Ağacın yanına geliyorlar, keçi yok! Bektaşi “eyvah” diyor, “Sen keçiyi kime emanet ettin?” Oğlu safçasına cevaplıyor: “Allah’a…” Bektaşi başlıyor dövünmeye: “A akılsız oğlum, hiç Allah’a keçi emanet edilir mi? Ondan her gün yüz kişi keçi ister, o vermiştir bir isteyene. Ben Ali’ye emanet ederim, ondan kimse keçi istemez!”

Şimdi nereden çıktı Bektaşi fıkrası diyebilirsiniz. Mizah, izaha muhtaçtır. Sözün kısası da rızık, Allah’tandır. Allah, kimseye borçlu kalmaz. Rızık kelimesi Kur’an’da 123 defa geçer. Hepsinde de Allah, kulun rızkına kefil olduğunu söyler. Hz. Ali Efendimiz de “Kulun rızkını araması gibi, rızık da kulu arar” buyurur. Ancak biz tevekkülümüzü kaybettik, inancımız kimliğimizde yazılıydı onu da kaldırdılar… Biz Müslümanların en iyi yaptığı şey camiden çıkarken Allah’ı içeride bırakmak! Dünyevi kaygılarla sarhoşuz. Hz. Ali Efendimiz “Mal sarhoşluğu, içki sarhoşluğundan daha kötüdür” buyurur. Ekonomik kriz için akademisyenler dünya siyasetinden girer, döviz kurundan çıkar, araya da komplo teorileri sıkıştırırlar, para kazanırlar, ironi midir?! Ben ekonomist değilim ancak şunu bilirim: Ekonomi bereketin olduğu yerde iyidir, bereketin olmadığı yerde rızık kalmaz. Bereketi öteleyen kul, yoklukla imtihan edilir. Avrupalıyız. Dünyamızı Batı şekillendirdi, filmlerle, kitaplarla, diziler programlarla.. Kanaat gitti, böbürlenme başladı. Hırsımıza esir olduk. Dünyaya ya İslami pencereden bakarsın ya da batıl pencereden; arası, ortası, biraz ondan biraz bundanı yoktur. Kapitalizm üretim odaklı değil, tüketim odaklıdır. Tüketici ne kadar çoksa, kapitalizm o kadar uzun ömürlüdür. Müslüman kapitalizme karşı çıkmak zorundadır, dolayısıyla faize de… Kapitalizm iki yıllık telefon üretir ki iki yıl sonra sana yenisini satsın. Köylerde dedelerimizin, babaannelerimizin yaptığı dolaplar, halılar, kilimler elli senedir sağlam, kullanılıyor, daha da gider. Kapitalizm yazlık ayrı, kışlık ayrı elbise sunar, moda diye her sene tarzı da değiştirir. Sen modaya uyarsın, gösteriş yaparsın. Biz köyde elbise eskimediği sürece atmazdık, babamın eşofmanını üç sene giydim ben, ona küçük gelen bana tam geldi. Eskiyen de atılmaz yine, bahçede çalışırken giyilir. Müslüman fakir olur demiyorum, yanlış anlaşılmasın, İslam helal dairede kazanmayı öğütler. Zengin ol ki daha çok yardım et. Beş şarttan ikisi varlıkla ilgili.

Tevekkül yok, endişe var. Kanaat yok, moda var, gösteriş var. Algımız değişti. Dünyamız Rahmani değil, seküler. Eski, bizi tanıyamıyor o yüzden artık. Artık hayallerimiz hep daha çok lüksün, cafcafın peşinde. Misal, pembe panjurlu ev hayali bize Batı propagandası sinemayla girdi. Biz eskiden “Seni seven aşık neylesin malı” derdik!