Beklemesinler!

Abone Ol

Dünya, her vaktinde bir çatışmaya şahit oldu kâri; hak ve batılın çatışması. Öyle bir karşılaşma ki bu asırlar geçse de taraflar değişse de dünya bambaşka bir yer olsa da aynı çarpışma ve aynı savaş hep devam etti ve yine de ediyor. Bir tarafta ölüm kusan, derdi menfaatinden gayri hiçbir şey olmayan, zulümden başkasını bilmeyen adamlar ve onların karşısında da hakkı savunan, adaletin, merhametin yanında olanlar, mazlumun elinden tutan, zulmü durdurmak için çırpınanlar…

Bu hiç değişmedi ve hiç de değişmiyor. Şimdi olan da aynıdır. Kan kusturan adamların karşısında duran ve durması gerekenler yine burada ve savaş kaldığı yerden devam ediyor. Zira hiç bitmemişti. Üç asır Selçuklu Devleti ve altı asır boyunca da Osmanlı Devleti ile İslam’a sancaktarlık yapan bu Müslüman-Türk milleti yine aynını yapıyor ve yine yapacak. Zira kan aynı kan, dava aynı dava ve gaye aynı gayedir. Her ne denli kabul etmeyenler olsa da ve bizler unutalım diye çırpınanlar olsa da aynı adamlarız bizler ve ecdadın mirasına sahip çıkıyoruz ve çıkmalıyız da.

Şanlı ve kahraman ordumuzun Afrin’e başlattığı harekât da bize bir kez daha bir şeyi hatırlattı ki; bu kutlu davanın sancaktarı da koruyucusu da ve askerleri de bizleriz. Sancak burada inmişti ve buradan yükseliyor, yiğit burada düşmüştü ve burada kalkıyor. Hadsizlere had bildirmek, boş bırakılan meydanda âleme yiğit göstermek için…

Ecdad bu vazifeyi omuzlarına alıp da âlemin her yanında mazluma umut olmuş ve cihanı zalime dar etmişti. Halen dahi onun korkusu bu zalimlerin içlerinde var zaten. Lakin bize bizi unutturmaya gayret edenler, ecdadı görmezden gelen gayrimeşru herifler, İslam adını kullanan lakin abdestsiz gezen nursuz pirsiz hainler ve sadece kuru siyasi çıkarları yüzünden gözleri dönmüş de milletin, devletin menfaatını görmezden gelenler yüzünden yerimizden doğrulmamız o kadar da kolay olmadı. Uzun sürdü zira tanklar bu milletin sokaklarından geçse de durdurulurdu ve durduruldu da ama maneviyatımızın üzerinden de tanklar geçirdiler. İnsanları sırf inanıyorlar diye dışladı, suçladı, zindanlara attı ve yıllarını çürüttüler. Belki öldük zannettiler lakin ölmedik. Ve şimdi geri geldik. Allah’ın davasına, hak ve batılın savaşında kaldığımız yerde yeninden durmaya ve mazluma umut olmaya devam etmek için geldik.

Şair hakikati söylemişti; fıtrat değişir sanma bu kan yine o kandır…

Doğru ve hatta çok doğru zira Orta Asya’nın bozkırından çıkıp da Anadolu içlerine gelen atalarımızın Müslümanlığı kabul edip de o kutlu yürüyüşü nasıl başladıysa, Malazgirt Ovası’nda bir cuma günü bütün bir ordusuyla beraber namazı kılıp da ‘Bu meydanda bir sultan yok, sultan olan Allah’tır ve davamız O’nun davasıdır’ diye haykıran Sultan Alparslan ve şanlı ordusu nasıl ki o meydanda ölüme koşup da sancağı bırakmadıysa, Fatih Sultan Mehmed Han, İstanbul önlerinde zalimin başını ezmek için hayaller kurup da surlarda mukaddes bir gedik açıp ezan sesiyle Ayasofya’yı esaretten kurtardı ve sancağı burçlara çaktıysa, Çanakkale’de bütün dünyanın zalimleri, katilleri topyekûn bir kıyım için ve asırlardır süren yürüyüşümüzü durdurmak için geldiklerinde karşılarına Sivas’tan, Maraş’tan, Kayseri’den, Adana’dan ve memleketin her yerinden çıkıp da gelen on beş yaşındaki Mehmed korkmadan nasıl ki atıldıysa bu gün de olan aynıdır. Karşımızdaki düşmanın sureti değişse de yine de asırlardır karşımızda duran düşmandır o ve bizler de o meydanı onlara dar eden ve Allah yolunda cenk eden adamların torunlarıyız ve bu gün de aynı davadır ve aynıdır savaş. Sancak yine bizde dava yine bizim omuzlarımızda ve gayret yine imanımızdandır. Zira zafer inanmaktır.

Nasıl mı kan aynı kandır? Söyleyeyim. Defalarca seyrettiğim ve sizin de seyrettiğinizi zannettiğim birkaç görüntü var. Mesela bir tanesi eski bir görüntü aslında ama fark etmez. Suriye’ye Fırat Kalkanı Harekâtı için giren Türk askerleri ufacık Suriyeli bir çocuk görürler ve ellerindeki çikolata, şeker vs. o küçük çocuğa veriyorlar ve dünya savaşmanın yaşatmak olduğunu öğreniyor. Her ne kadar ‘Türk askeri katildir’ diye yalan söylerse söylesinler o çocuğu bu yalana kimse inandıramaz. Ve askerler giderken ‘Görüşürüz’ diyorlar o çocuğa. Görüşeceğiz, elbette görüşeceğiz. Bir diğer görüntü de Afrin’e giden askerlerimizi yolda karşılayan insanlarımızdı. Araçlarından inen askerlere kendi oğluna sarılır gibi sarılan bir teyze gördüm mesela. Evinde yaptığı böreklerden getirmişti asker evlatlarına. Sonra bir başka görüntü daha… Harekâta katılan askerlerden birine bir muhabir mikrofon uzatıyor ve soruyor;

-“İstikamet neresi?”

-“Kızılelma”

-“Ailene bir haber gönderecek misin?”

-“Beklemesinler…”

Allah’ım asırlardır mazluma umut olmak için, zalimin gönlüne korku salmak için çırpınan, Sen’in yolunda ve Sen’in rızan için nesi varsa ardında bırakan bu orduyu muzaffer kıl…