Bedduacı Bel’am’ın günümüz temsilcisi

Abone Ol

17-25 Aralık hadiseleri patlak verdikten kısa bir süre sonra bu kalkışmanın baş aktörü FG için o günlerde “Bel’am” tabirini kullanmıştım.

Hususi olarak; “Bel’am kimdir, buna niçin o isimle hitap ediyorsun?” diye soranlara, neden böyle dediğimi kısaca anlatmıştım.

FG’nin Tevrat’tan esinlenen son beddua gösterisinin ardından, bu yaklaşımımı okuyucularla da paylaşmanın gerektiği kanaatine ulaştım.

Efendim, bu şahsa ismini muvafık gördüğüm kişi yani Bel’am Baura, Hz. Musa döneminde yaşamış bir alim (?)

Hz. Musa, Bel’am’ın ikamet ettiği şehri alacaktı.

Kavmi, dualarının kabul olunduğunu düşündüğü Bel’am’dan, Hz. Musa aleyhine beddua etmesini ister ve bunun için bir hayli dünyalık teklif eder.

Bel’am, menfaatin büyüklüğüne direnemeyip teklifi kabul eder ve bedduaya başlar.

Enteresan bir biçimde bedduaları ters tepip kendine ve kavmine isabet eder ve bu esnada dili göğsüne doğru sarkar.

Sonuçta da hüsrana uğrayanlardan olur.

Kur’an, Bel’am’ın durumuyla ilgili şu ayetlerle izahatta bulunur.

“Onlara, kendisine âyetlerimizi sunduğumuz o adamın kıssasını da anlat; âyetlerden sıyrılıp çıktı, derken onu şeytan arkasına taktı, en sonunda da helak olanlardan oldu.

Ve eğer dileseydik onu o âyetlerle yüceltirdik, fakat o alçaklığa saplandı kaldı ve kendi keyfinin ardına düştü. Artık onun ibret verici hali o köpeğin haline benzer ki, üzerine varsan da dilini uzatır solur, bıraksan da solur. İşte bu, âyetlerimizi inkâr eden kavmin misalidir. Bu kıssayı iyice anlat, belki biraz düşünürler.” (Araf suresi, 175-176)

Özetle anlattığımız bu hadisede “Bel’am”ın hususiyetlerini şöyle sıralamak mümkündür.

1- İlmi kimliği ile temayüz etmesi…

(Bel’am’ın, FG’ye kıyasla çok daha nitelikli olduğunu hasseten belirtmeliyiz).

2- Şeytanın iğfasına kapılıp onun arkasına takılması.

3- Dünyalık için dini terk etmesi.

4- Duasıyla şöhret bulmuşken bedduaya yönelmesi.

Ne kadar ilginç değil mi?

Birbirini hayli andıran iki ayrı şahsiyet…

Şuna eminim ki, Bel’am kıssasını anlatmadan sadece yukarıya dercettiğimiz özellikler sıralansa, akla gelecek ilk kişi FG olurdu.

Dini; iktidar, şöhret, para, mal, makam diye bilinen dünyalıkla gözünü kırpmadan takas eden, ağzını her açışta, Müslümanlara beddualar döktüren, hariçte, başta İsrail ve ABD olmak üzere İslam düşmanlarıyla iş tutan, dahilde, Müslümanlık dendiğinde tüyleri diken diken olan tüm kesimlerle ve hatta PKK ile işbirliğine girişen birinden söz ediyoruz ve bu özellikleri sıraladığımızda, karşımıza Bel’am Baura çıkıyor.

Esasen İslam tarihi boyunca Bel’am, hep bir sembol olarak kullanıldı.

Her devirde bu tipe uygun kimseler arz-ı endam etti ve toplumu ifsat için (ayetin tabiriyle) şeytanın arkasına takıldı.

Bel’am kıssasında anlatılan ilginç bir durum daha vardır ki, onu sona sakladım.

Rivayet olunur ki, Bel’am, kavmine şehri almak için gelecek olan Hz. Musa’nın ordusunun içerisine ‘güzel kadınları’ salmalarını tavsiye eder.

Yani bir anlamda kadınları kullanarak kumpas kurmayı salık verir…

Bu fitnenin epey işe yaradığını (!) söylememe bilmem gerek var mı?

Son bir not:

Araf suresinin 176. ayetinin sonunda; “Bu kıssayı iyice anlat, belki biraz düşünürler.” diye emrediliyor.

Biz de bu emre uyarak, kayıtsız şartsız itaat edenlerin dikkatini çekmeye de çalışarak; “belki biraz düşünürler” diye temennide bulunuyoruz.

Olur mu, olur!

Allah, bütün Bel’am’ların şerrinden ümmet-i Muhammed’i muhafaza buyursun.

Amin…