Batsın bu dünya!

Abone Ol

Meslek hayatımın en zor yazılarından biri olacak bu. Biz gazeteciler, 5N1K gereği haberde resmin bütününü soğukkanlılıkla irdeleyerek vermekle yükümlüyüz. Ancak bugünlerde geldiğimiz nokta, meslek etiği tartışmasının çok ötesinde, insanlık namına korkunç ötesi bir hâl aldı. Yıllardır dış politika konusunda analizler, makaleler, araştırma yazıları, röportajlar ve özel haberler hazırlıyorum. Gazetemizde de bu alandaki köşemden sizlerle buluşuyorum. Dünyadaki jeopolitik gelişmeleri birçok kaynaktan takip ederek sizlere ihbar haberciliği mantığıyla bir projeksiyon sunmaya gayret ediyorum.

Bugün bunu yapmayacağım. Bu satırlarda bugün politik analizler olmayacak. Önce insanım, önce insan diyeceğim.

İYİ DEĞİLİZ HİÇBİRİMİZ

Utanarak yaşamak, bu çağda bizlerin payına düşen gerçek oldu. Gördüğümüz manzara karşısında ruhlarımız ezildi. İsrail denen zorba sadece sivillere değil, hepimize kastetti. İnsanlığımızdan vurulduk. Artık hiçbirimiz iyi değiliz.

Beni en çok yıpratan hakikat; katliamın kıyıcılığı değil, dünyadaki ‘kötülüğün’ seviyesi oldu. Kötülüğe maruz kalan insan yanımız, tamiri mümkün olmayacak bir hasar aldı.

Gazze’deki sivillerin yarısından fazlasının çocuk ve kadınlardan oluştuğu gerçeği, bilmediğimiz bir şey değil. Kayıpların bunca yıldır sadece bir istatistiğin konusu olması bir yana, işlenen saf kötülük ve acının boyutundaki çarpan etkisi, menfaat uğruna tercih edilen sessizlik kadar korkunç değil.

Aranızda anne-baba olanlar bilir. Diş sancısı çeken çocuğunuzun ağrısı bile gecelerinizi daha uzun bir karanlıkta bırakır. Bu kadarı bile sizi şefkatinizden sarsmaya yeter. Peki ya Filistin ebeveynleri ne yaşıyor? Çocuğunun kalan parçalarını torba içinde taşıyan bir babayı anlamaya çalışırken aklınızı muhafaza edemezsiniz.

Çocuklar yüz boyamayı çok sever bilirsiniz. Gazze’deki çocukların kollarına isimleri yazılıyor. Sözün bittiği yerdeyiz.

‘GECEYE ASLA GÜVENME!’

Vahşet, gece nöbeti tutuyor. İsrail, vurmak için en çok gecenin karanlığını kolluyor. 27 yıldır Gazze’de yaşayan ve birçok saldırının şahidi ve mağduru olan gazeteci meslektaşıma sözü vereyim. Ahmed Dremly, ailesinden ve sevdiklerinden birçok ferdi kaybetti. “Gazze Şeridi'nde 27 yıl yaşamak ve İsrail'in Gazze'ye düzenlediği beş saldırıdan sağ çıkmak, bana savaş zamanlarında ne yapmam gerektiğini öğretti.” diyor Ahmed ve sivillerin saldırı karşısındaki rutinini şu sözlerle ifade ediyor:

“İlk bomba patladıktan sonra, daha uzun süre güçlü kalmamıza yardımcı olabilecek yüksek karbonhidratlı yiyecekleri stoklamak için en yakın süpermarkete koşuyoruz. Hayatımızın bir sonraki füzenin yörüngesine bağlı olduğunu bilerek sevdiklerimizle vedalaşıyoruz.

Hızlı bir tahliye durumunda, önemli belgelerimizi ve nakit paramızı acil durum çantasına koyuyor, en değerli anılarımızı evde bırakıyoruz. Ev bombalandığında hepimizin bir arada bulunabilmesi için ana odamızda toplanıyoruz.

En önemli ders, İsrail'in en korkunç vahşetlerini gerçekleştirdiği geceye asla güvenmemek.”

KAÇACAK HİÇBİR YER YOK

İşgalci İsrail’in kana susamışlığını bilmeyenimiz yok. Kaç sivilin kanı bu doyumsuzluğu tatmin edecek? Doyumsuz bir vahşetin canavarı onlar.

Tahliye masalı, hedefi bir araya toplamak anlamına geliyor. Aç, susuz, ışıksız, ilaçsız bıraktıkları yüz binlerce insanı en güvenli bilinen hastanelerde, okullarda, yerleşim bölgelerinde vuruyorlar. Yola çıkanlar, derme çatma arabalarda ve yaya olarak konvoylarda hedef alınıyor. Kaçacak, saklanacak yerleri yok. Gömülecek mezarları, onları gömecek yakınları kalmadı.

“BİZİ TERK ETTİLER”

Utanarak yaşamaktan bahsetmiştim. Dua etmenin bizi daha mahcup hissettirdiği bir zamanın şahidiyiz. Gazze’deki doktorların, insanların “Neredesiniz?” çığlıklarına, gayretle birleşen bir dua gönderemedikten sonra utanmaya devam edeceğiz.

Batı’nın İsrail’le suç ortaklığı, anlaşılmayacak bir durum değil. Neticede kötü, kötülüğünü yapıyor. Peki ya dünyanın geri kalanı? Ahmed Dremly, buna hepimizin kalbini nişan alan ok hükmünde bir cevap veriyor: “Kendi işleri uğruna bizi terk ettiler!”

Bu kana elini bulaştıran siyasete ben de son bir söz edeyim:

Jeopolitiğiniz batsın!