Prokrustes mitolojik bir karakter olsa da insanlara kurduğu tuzak ve öldürme yöntemleri bakımından sanki Batı için hâlâ bir ilham kaynağı gibi.
Kurbanlarını işkence ve zulümleriyle -biri uzun biri kısa- ölüm yataklarına uyduran Prokrustes; kendi kriterlerine uymayan, inanç sistemlerine itiraz eden herkesi yok sayan hatta yok eden Batı’yı hatırlatıyor.
Gücünü kaybettiği günden bu yana “kurumasın diye sulanan, serpilmesin diye budanan” İslam coğrafyasının kaderi de “Prokrustes’in yatağı”nda işkenceyle öldürülenleri andırıyor.
Mitolojik hikâyeyi biraz daha açarsam ne demek istediğimi daha iyi anlatabileceğimi düşünüyorum…
Atina’nın kurucusu olduğuna inanılan Theseus, Attika’da Prokrustes ile karşılaşır. O, Atina ve Megara -Bizantion’u (İstanbul) kurduğu iddia edilen kavim de buradan gelmişti- yolu üzerinde yaşayan bir hayduttu. Fakat onun, yoldan geçen masum insanları öldürmek için kullandığı metot diğerlerinden oldukça farklıydı. Söylendiğine göre, bu yaratığın evinde biri büyük biri de küçük olmak üzere iki yatak vardı. Yakaladığı yolcuları zorla evine getirir, uzun boylu kurbanlarını küçük yatağa, kısa boyluları ise büyük yatağa yatırırdı. Sonra da boylarını yatağa uydurmak için uzun boyluların ayaklarını ve kollarını keser, kısa boyluları ise özel olarak yaptığı aletleri kullanarak zorla çekip uzatırdı. Fakat Theseus, onu, tıpkı yabancılara yaptığı gibi kendi bedenini yatağına uydurmaya çalışarak öldürdü.”
Batı ne yazık ki uzun zamandır tahakküm ettiği Doğu’da kendi kalıplarını aynı şekilde ölümle dayatıyor.
İngilizlerin yıllarca Hindistan’da yaptığı şeyin, Prokrustes’in yaptığından ne farkı vardı?
Afganistan’da, Irak’ta yaşananlar da çok farklı değillerdi.
Guantanamo Kampı ya da Ebu Gureyb de Batı’nın ölüm yatakları değil miydi?
Evet, belki onların bedenleri ölüm yatağının ölçülerine uydurulmadı fakat fikirler, inançlar, namuslar, özgürlükler çok daha büyük acılarla ölüm yataklarına uydurulmaya çalışıldı.
Hiç unutmadığım ve her hatırladığımda utandığım, zalimlere öfkelendiğim bir mektup vardı Ebu Gureyb’den. Nur kardeşimize ait olan mektupta şunlar yazıyordu: “Ey Müslümanlar! Önce bir bedeninizi yoklayın, gerçekten yüreğiniz var mı? Yani yürekleriniz yerinde mi? Sonra aşağıdaki mektubu okuyun. Anlamazsanız tekrar tekrar okuyun. Daha sonra da aynı olaylar sizin başınıza gelse ne yapardınız, onu düşünün. Zaten bu çığlıklara kulak vermezseniz Irak’ta, Afganistan’da, Çeçenistan’da, Filistin’de, Bosna’da ve diğer İslam topraklarında Müslümanların başına gelenler, bir gün sizin de başınıza gelecek.”
Çok daha acısı, tecavüz kurbanı Iraklı kadınların çığlığıydı: “Allah için bizleri öldürün!”
Oysa iki milyar Müslüman’ın acizliği yanında utanması gereken onlar değildi!
Farkında mıyız, bütün bu haykırışlara, acılara rağmen Batı’nın zulüm halkası genişliyor ve Batı’nın “Prokrustes yatağı”nın başında siyonistler var.
Gazzelileri, Lübnanlıları, Suriyelileri bütün İslam dünyasının hatta insanlığın gözleri önünde işkenceyle öldürüyorlar.
Kendi ölçülerini faşistçe dayatan ve uymayanları da vahşice katleden Batı’ya, daha özelde ABD’ye, çok daha özelde siyonistlere; Prokrustes’i kendi yatağında ve kendi işkence yöntemleriyle öldüren Theseus’u hatırlatıyorum; dahası onun da öykündüğü Herakles’i hatırlatıyorum.
Çünkü o, ona zorbalıkta bulunanları, maruz kaldığı şeyin aynısını uygulayarak cezalandırdı.
Bir gün mutlaka İslam coğrafyası da yeniden dirilecek ve bu zulümlerin hesabını soracaktır.
Döngüsel tarih, Doğu ile Batı arasındaki sarkacını mutlaka sallamaya devam edecek ve o gün mutlaka gelecektir.
Dileğim, bu sürenin hızlanmasıdır.
Bunun için de Müslümanların pasif ahlaktan aktif ahlaka yeniden ve hızlıca rücu etmesi gerekiyor elbette…