Rahmetli Necmeddin Erbakan Hoca ne güzel demişti; bana ne Amerika’dan…
Şöyle içimizden gele gele ve gerçekten bu sözü söyleyebildiğimiz gün belki de pek çok mesele hallolmuş olacak.
Geçtiğimiz günlerde Amerikan Başkanı’nın açıklamasını gördük. “Soykırım” dedi “Constantinapol” dedi… Aslında umulmadık bir şey değildi bu. Senelerdir içlerinde taşıdıkları pisliği ne zaman dökecekler orta yere ve kendi kan ve irin dolu geçmişlerini bir şekilde aklayabilmek için ne zaman bunu söyleyecekler diye bekliyorduk.
Kış kışlığını yapacak derler. Onlar da kendine düşeni yapıp da üzerine bir devlet kurdukları katlettikleri masumların kanı halen dahi ellerindeyken dünyaya merhameti, insanlığı ve mazlumun yanında olmayı öğreten ecdadımıza dil uzatıyorlar. Hadi onları anlıyoruz da içimizden çıkan leş kargalarına ne oluyor. Yok bilmem ne dizisi oyuncusu, yok bilmem nerenin sanatçısı… Ne sanatçısı vatan haini bunlar. Bunlar afişe edilmeli, ceza almalı ve her ne iş yapıyorlarsa sonlandırılmalıdır.
…
Devletler de insanlara benziyor kâri. Aslında doğru cümle şu insanlar yaşadıkları toprağı bile kendilerine benzetiyorlar. Ve hadiste buyrulduğu gibi yaşadıkları gibi idare ediliyor ve öyle yönetiliyorlar. Yani devlet dediğin bile orada yaşayan insanlara benziyor. Ve onların da yani devletlerin de hassasiyetleri, karakterleri, dertleri, duyguları var. Nasıl ki insanın bir kişiliği varsa elbet ki devletlerin de var. Karaktersiz olanı yok mu? O da var, karaktersiz, haysiyetsiz olanları da gözlerimiz görüyor. Haydi, daha açık söyleyeyim. Namuslu olanları ve olmayanları, şerefi üstün tutanları ve şereften yoksun olanları, dünyaya sanki sırf zulmetmek için gelmiş gibi olanları ve sırf derdi zalime, zulme karşı durmak gibi olanları da var. Dünyayı yaşanacak bir hale getirmek için çırpınanları, insanı yaşatmak için devletler kuranları ama tam aksine kan döküp, can alıp öldürdükleri mazlumların ve masumların cesetleri üzerine kurulanları da var. Kendi dili olmayıp başkasının ağzıyla konuşanları, kendi gözü olmayıp başkasının gözüyle bakanları, ölüme alkış tutanları, zulme susanları da var. Ve bence devletler de insanlar gibi, yalnız kalırlar, yalnız bırakılırlar. Üstadın dediği çok doğru; namuslu olmanın bedeli yalnızlıktır. Sadece kişi için, insan için değil. Bence devletler için de böyle. Yani yalnız kalışımız ya da yalnız bırakılışımız bence namuslu oluşumuzdan.
…
Ve şunu da unutmamak lazım ki düşman yine düşmandır. Hem eskilerin dediği yine hakikat olmuştur; domuzdan post, düşmandan dost olmaz… Biz onların gözünde hâlâ ve hep Osmanlı’yız… Osmanlı, yani asırlarca batının/zulmün/zalimin karşısında dimdik duran ve yeşil sancağı dünyanın her mekânında dalgalandırmak için yaşayan ve yaşatan, bu uğurda da karşısında duran her kim varsa yıkılana değin korkulu rüyası olmuş ve tabiri caizse düşmanın ensesinde soluğunu her vakit hissettiren, gaye devlet Osmanlı…
Üstat Meriç’in dediği gibi; “Bütün Kur’anları da yaksak, bütün camileri de yıksak, Avrupalının gözünde Osmanlıyız… Osmanlı… Yani İslam” ve buna şükretmeliyiz. Şükür ki öyleyiz, halen dahi öyleyiz…