Son yıllarda AK Parti hükûmetleri dâhil “kadın hakları(!) ve kadına pozitif ayrımcılık” konusunda amacından sapan, şirazesinden çıkan, vıcık vıcık popülizm kokan; toplumun sinir uçlarına dokunan, aile kurumuna ciddi zararlar veren uygulamalar almış başını gidiyor.
Örf, âdet, gelenek, dinî değerler; toplumu ayakta tutan, kontrol eden, millet olabilme hasleti kazandıran ne varsa hepsini sarsan, bizi biz yapan millî ve manevi değerleri yok eden Batı/l uygulamalar, kanunlar, kararlar bir bir hayata geçiriliyor.
Bizim millet olarak hayata bakışımızda, hayatımızı idame ettirmemizde; hak hukuk konularında, aile kurmamızda, ticaret ve iş hayatımızda ölçümüz bellidir: Bu ölçü İslam, Kuran, sünnet ve hadislerdir. Sonrasında ise örf, âdet, gelenek, görenek gibi toplumsal kontrol mekanizmaları girer devreye…
Kadın, aile, çocuk konusunda; aile içi ilişkilerde, evlenmemizde, boşanmamızda da bu ölçülere göre hareket ettiğimiz oranda sağlam bir aile yapımız, sağlıklı bir toplum hayatımız olmuş. Bunlardan uzaklaştıkça da aile yapımız çatırdamaya başlamış, evlenme oranı düşmüş, boşanma oranı artmış, aile içi şiddet almış başını gitmiş, aile dağılmış.
Şimdi ise kadınların, feminen zihniyetli erkeklerin(!) önemli bir kesimi; kadının bedenini bir meta gören, kadının kişiliğini yok sayan, dişiliğini kutsayıp kadını sadece fiziksel güzelliğinden ibaret gören zihniyetin ve feminizmin etkisiyle iyice şımarmış, kadın figürünü âdeta tanrılaştırmış durumda.
Peki; kadınlık, annelik, aileyi kuran dişi kuş olma özelliğinden soyutlayarak âdeta tanrılaştırılan, dokunulmaz ilan edilen kadınlar nasıl kadınlardır? Mesela bunların içinde Müslüman kadına yer var mıdır? Başörtülü, tesettürlü olabilir mi bu kadın?
Cevabımız net: Kesinlikle hayır!.. Neden? Çünkü Müslüman kimliği ön planda olan, tesettürüyle toplum içinde var olan kadın, kurulmuş olan çarka hizmet etmez!.. Başı örtülü ama tesettürden nasibini almamış bazı tipleri ise sırf vitrin olsun diye bazen aralarına alırlar ve onlar aracılığıyla toplumu ifsat etme yoluna giderler!.. Yoksa kendileri gibi olmadıktan sonra kadın haklarıymış, kadına değermiş umurlarında değil. Örnek isterseniz onlarca örnek buluruz da son Deniz Çakır olayı yeter de artar bile “kadın hakları” diye ortalıkta tepinenlerin ikiyüzlülüğünü, samimiyetsizliğini göstermeye…
Şortlu bir kadına yapılan küçük bir saldırıda, hakarette ortalığı ayağa kaldıranlar, TV’lerde çevirip çevirip gösterenler, her gün abartılarla ve kattıkları bin bir yalanla ısıtıp ısıtıp önümüze koyup kendilerinden olmayanları hedef gösterenler; başörtülü kadınlar, kızlar saldırıya, hakarete uğradığında dut yemiş bülbüle dönüyorlar. Hatta saldıranı masumlaştırmak için kırk takla atıyorlar. Vay efendim alkollüymüş, psikolojik sorunları varmış, aslında önce karşı taraf saldırmış… Mış mış da mış mış!..
Kemalist, laik, modernist, kapitalist, ehli dünya hangi kadın hareketi ya da kadınları destekleyen varsa bakın destekledikleri kadın değildir; kendilerinden olan, kendileri gibi olan kadınlardır!..
Kadın kendilerinden ya da kendileri gibi değilse her türlü hakarete, iftiraya, sövgüye, kabalığa müstahaktır!..
Giyinmemişliği/çıplaklığı ile ancak Afrika’nın balta girmemiş ormanlarına yakışacak Deniz Çakır gibiler, giyinmiş insanları Arabistan’a yollama derdinde anlayacağınız!..
Hâlbuki bu topraklardan gitmesi gerekenler, başörtülüler, tesettürlüler değil… Deniz Çakır gibi Afrika ormanlarının derinliklerinde bir yerlerini yaprakla örtenleri kıskandıracak kadar çağdaş olanlardır!..
Giderseniz onlar sizi, siz de onları pek yadırgamazsınız!.. Bu ülke zaten sizin için yaşanmaz(!) bir ülke oldu, bence gidin!..
Sahi aileden sorumlu bakanımız, bu başörtülü kızları aramış mıydı?