Başkanlık sistemi tartışmaları (2)

Abone Ol

2007 yılını hatırlayacak olursak, saçma sapan 367 dayatması e-muhtıra teşebbüsü ve bunlara cevaben yapılan Anayasa değişikliği halkoylaması dayatmacı,militarist-faşizan,seçkinci-elitistolumsuz girişimlere karşı sergilenen gayretler bir mücadele birikimi, geçmişi ve hafızası oluşturmuştur. Bu adımlara verilen cevaplar, 1876’dan bu yana 140 yıldır parlamentosu olan Türkiye’de parlamenter sistemin yerleşmesini sağlayan sancılı adımlar olmuştur ve parlamenter sistem vesayetçi sistem yapılarından kendisini koruyabilecek aşamaya geçmiştir. Bütün bu tecrübî birikime rağmen, mevcut parlamenter sisteminin yetersiz kaldığı iddiası, kanaatimce topluma yeterince ikna edilerek anlatılmalıdır.

Başkanlık sisteminden beklenen faydalar ve çekinilen sakıncalar açıkça tartışılmalıdır.  Toplum lehine azami faydanın oluşması ve muhtemel sakıncaların nasıl giderilebileceği konularında çözümler üretilmelidir.

Öncelikle hatırlamak gerekir ki, Geçmiş dönemlerde, siyasi hayatımızın bütün önemli figürleri Başkanlık sistemini bu çift başlılığı kaldıracak bir Türk modeli olarak görerek savunmuşlardı. Turgut Özal, Alparslan Türkeş, Süleyman Demirel ve Necmettin Erbakan bu modeli açıkça savunmuşlardı.

Başkanlık sisteminden beklenen ilk fayda, güçlü ve istikrarlı bir Yürütmedir. Güçlü ve kendi içinde bölünmemişbir Yürütme, gerçekten ülkede tek başlılık, siyasette bütünlük, içeride hızlı ve dış politikada doğru ve zamanında kararlar alabilme gibi büyüyen Türkiye’nin ihtiyacı olan  çözümlere karşılık gelebilir.

Yürütmenin birlik ve bütünleşmesi kadar, Devletin temsili bakımından birlik ile iç ve dış politikada güçlü temsil kabiliyeti doğması muhtemeldir.

1958 Fransız anayasasından yarı başkanlık sistemini revize ederek Türk parlamenter yapısının kurulurken devletin birliğini temsil eden edilgen, apolitik ve sorumsuz bir Cumhurbaşkanlığı ile aktif ve sorumlu bir başbakana hükümet etme ve Yürütmeyi temsil etme yetkisi verilmişti.Hâlbuki Başkanlık sistemi devlet ve hükumette iki başlılığı kaldırırken hesap verilebilirlik yönüyle de daha esnek bir denetime imkân verebilir ve bu yönüyle halkın yönetime dolaylı katılması bakımından daha demokratik sonuçlar verebilir. Bu modelde, mevcut anayasaya göre ikiye ve hatta “İdare cihazı”nı da ayrı bir güç olarak sayarsak Yürütme erki biri tarafsız, diğerisiyasî, üçüncüsü de güncel ve idari olan üç yetki ve güce bölünmüş durumdadır. Yetki ve sorumluluğun tek bir yetkili ve sorumlu kişi elinde toplanması, doğru dengeleyici mekanizmaların kurulması halinde makuldür ve verimli sonuçlar doğurabilir.

Siyasi sorumlulukta ve denetimde birlik ve muhatabın belirli olması bakımından da dikkate değer bir farklılık oluşmaktadır. Siyasette sorumlu adreslerin yetkisizlik veya görev dağılımında alandışı olması gerekçesiyle siyasi sorumluluktan kaçınmasına karşı, başkanlık sisteminde yetkilerin temerküzü gibi sorumluluk da seçim yoluyla hesap verecek tek bir kişi üzerinde doğmuş olacaktır.

Başkanın sorumluluğu sadece Meclis’e karşı değildir, Başkanın halka karşı doğrudan sorumlu olması, halkın taleplerinin daha fazla dikkate alınmasına ve daha etkin bir yönetime ve denetime yol açmış olacaktır.

Bakanların atamayla gelebilmesi ve Meclis dışından da bakan atanabilmesi mevcut duruma göre muhtemelen daha esnek olacağından, doğrudan başkana bağlı çalışan hizmet Bakanlıklarının performans değerlendirmeleri de daha etkin şekilde denetlenebilecektir. Bu durumda Bakanın yoğunlaşacağı asıl nokta, idare ettiği kamu hizmeti alanıyla sınırlı olmuş olacak.

Başkanın seçim yoluyla doğrudan doğruya halkın oylarıyla işbaşına gelmesi demokratik olması kadar, özellikle dış politikada ülkenin yüksek temsille itibarına katkı sağlamakve daha etkin bir yönetim kurmak anlamına gelir.Devlet politikalarını, kamu politikalarını ve daha alt seviyedeki idari politikaları cesurca gerçekleştirebilir.

Başkanın süreli olarak seçilmesi ve Meclis karşısında istisnalar dışında sorumlu olmamasıve güvensizlik oyu tehdidi olmaması, siyasî ve idarî istikrar sağlar. Geçmişinde, karar almada aciz koalisyon karmaşası ve kısa ömürlü hükümetler (1946-1995 arasında ortalama hükümet ömrü 1,5 yıl)yaşanan bir ülkede istikrar temel arayışlarından biri olmalıdır.

Başka ülkelerde olduğu ve bizde olmadığı söylenerek her zaman şikâyet edilen, uzun vadeli devlet politikalarının belirlenmemişolmasını çözmeye katkı sağlaması beklenir.

Bürokrasinin hızla büyüdüğü her ülkede, hızlı ve zamanında karar alamama problemi gözardı edilmemelidir ve Başkanlık sisteminde, alınan kararların daha rahat ve daha az bürokrasiyle sisteminyürütebilmesine fırsat vereceği beklenir. Başkan, kolaylıkla bir gensoru ile düşürülemeyeceği için belirlenen politikalarıkolaylıkla sürdürebilir. Karar alma süreci hızlıdır. Çünkü yürütme tek bir kişinin elindedir.

Başkanlık sisteminin bütün bu beklenen faydalarını sağlamakiçin bugünlük bir çare olarak değil, uzun vadeli bir planlamayla sistem kurucu tarzla yaklaşıp tasarlamak gerekir.Bu sebeple, sistemik değişiklikler şahıslar üzerinden düşünülmemelidir. Hayatın tabii akışına göre zaman ve siyasi ömürler sınırlıdır. Bu sebeple, bugünkü tartışmaların şahıslar üzerinden yapılması hatalıdır. Başkanlık sistemi, mevcut Cumhurbaşkanımızın şahsı üzerinden kamuoyunda tartışılan bir günlük polemiğe çevrilmemeli; şahıslar ve devlet kurumlarının yıpranmasına izin verilmemelidir.

Gelecek yazımızda başkanlık sisteminin muhtemel sakıncaları ve bu sakıncaları bertaraf edecek formüller üzerinde duracağız…