Bilgi ve iletişim çağının tam ortasındayız. İletişim kavramı tarih boyunca hiç bu kadar önemli olmamıştı. İletişim; siyasette propaganda, ticarette reklam olarak karşımıza çıkıyor. Ve her iki alanda da iletişimi iyi kullanan kazanıyor. Siyasette kullanılan iletişim, son yerel seçimlerle birlikte algı kavramına yenik düştü. İletişim yapmak yerine algıyı ön plana çıkaranlar bir adım öne geçtiler
CHP, son yerel seçimlerde özellikle İstanbul başta olmak üzere algıyı çok iyi kullandı. İletişim yapmak yerine “içinde yalan barındıran’’ algıyı tercih ettiler. Bir atasözünde söylendiği gibi “bir deli bir kuyuya taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış’’ Son dönemde özellikle İstanbul siyasetinde bunu yaşıyoruz.
İstanbul’un CHP’li başkanı yerel seçim öncesi başladığı ve özellikle “iki seçim arası’’ kullandığı algıyı seçildikten sonra da kullanmaya devam etti. 6 aylık görev sürecinde İstanbul’da taş üstüne taş koymayan İBB Başkanı, nasıl oldu da 94’te başlayıp, 25 yılda İstanbul’da hizmet destanı yazan siyasi bir hareket olan AK Parti’yi bu kadar karalamayı başarabildi?
Bu sorunun iki temel cevabı olduğunu düşünüyorum. Birincisi algıda kırmızı çizgi yoktur. İletişimde ise kırmızı çizgiler vardır. Algıda yalan söylemek mübahtır, ancak iletişimde yalan söyleyemezsiniz. Hatta Nietzsche’nin tabiriyle; “Algı yalandan daha tehlikelidir.’’ Dolayısıyla başarı sadece algıyı yapanlarda değildir. İletişimi olması gerektiği gibi kullanamayan AK Parti’nin de maalesef bu başarıda payı vardır.
Son tartışmalar ışığında İBB Başkanı’nın Kanal İstanbul ile ilgili yaptığı “Algı yönetimine’’ bir göz atalım.
Yaptığı her konuşmada 16 milyon adına konuştuğunu iddia ediyor. Her şeyden önce İstanbul’un nüfusu 16 milyon değildir. Son açıklanan rakamlara göre İstanbul’un nüfusu 15.067.724 kişidir. Yani 15 milyondur. Peki 15 milyon İstanbullunun tek temsilcisi İBB Başkanı mıdır? Neden kendini kayıtsız ve şartsız tek yetkili görüyor? Bu ne siyaseten ne de ahlaki olarak kabul edilebilir bir durum değildir. Zira İstanbul’da bulunan 39 İlçenin tam 25 tanesi AK Partili Başkanlar tarafından yönetilmektedir. Yani 15 milyon İstanbullu’nun yaklaşık 9.5 milyonu kendini yönetme emanetini AK Parti’ye vermiştir. İstanbul halkı bununla da kalmamış, İBB Meclisi’nin kahir ekseriyetini AK Parti’ye emanet etmiştir. Durum böyleyken İBB Başkanı’nın tabiri caizse “İstanbul’u esir almasına’’ neden müsaade ediliyor?
İBB AK Parti Grup Başkanvekili Sayın Mehmet Tevfik Göksu; 12 Aralık’ta İBB Meclisi’nde yaptığı konuşmada beş temel beceriden bahsetmişti. Bir yöneticinin başarılı olması için; bilgiyi, insanı, finansı, zamanı ve iletişimi iyi yönetmesi gerektiğini söylemişti. AK Parti, bu maddelerden ilk dördünü çok iyi yönetti. 18 yıllık İktidarın devamı bunun en açık ispatıdır. Ancak AK Parti son dönemlerde iletişimi yönetme konusunda bu kadar mahir olamıyor. İBB Başkanı ise yukarıdaki beş maddeden sadece iletişimi yöneterek günü kurtarıyor.
Katılır ya da katılmazsınız; bu ülkede 500 yataklı dev şehir hastanesinin hizmete girmesi, saçma sapan bir “Temel Atmama’’ töreni kadar konuşulmuyorsa, bir yerde bir eksik var demektir. Bu eksiği gidermek yeni siyasetin anahtarı olan iletişimi, doğru, samimi ve mütevazi bir biçimde kullanmaktan geçer.