Güvenlik ve Terör Uzmanı Osman Kaya’nın, Barış Pınarı Harekâtı’na gelen süreç ile ABD ve Rusya ile yapılan mutabakatlara ilişkin Diriliş Postası’nın sorularını yanıtladığı mülakatın 2 bölümünde Rusya’nın ve rejim muhalefetinin izlediği politik manevraları sizlere sunuyoruz.
TÜRKİYE’NİN ABD’Yİ SIKIŞTIRMASIYLA SURİYE DENKLEMDE RUSYA BAŞAKTÖR
Rusya’nın Suriye’de izlediği politikayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Rusya’nın Suriye politikası, ABD’den farklılıklar gösterse de genel anlamda küresel egemenlik politikasının mütemmim cüzüdür. Rusya’nın Suriye’de Esed Rejimi’nin talebi ve isteği üzerine bulunması ve askeri üslere sahip ve rejimin bir numaralı hamisi olması dolayısıyla adeta ev sahibi rahatlığı içerisinde. Bu durum Rusya’nın elini güçlendirmekte, diğer ülkelerden daha rahat hareket etmesini sağlamaktadır. Rusya’nın Suriye’ye izinsiz giren güçlerin çekilmeleri çağrısından Türkiye’nin muaf tutulduğunu düşünemeyiz.
Ne var ki Türkiye ile Rusya arasında ticari, ekonomik ilişkiler oldukça önemli bir ivme kazandı. Nükleer santral, doğal gaz nakli, S-400, turizm ve diğer ilişki ve işbirliği Rusya’nın Türkiye’ye karşı tutumunu müspet anlamda da etkilemesini beraberinde getirdi. Türkiye bir NATO müttefiki olmasına, başta Kırım’ın işgali gibi somut anlaşmazlıklar bulunmasına rağmen güvenilir bir ortak olarak görüyor. Türkiye’nin tezleri, iddiaları ve kaygılarını gözardı etmiyor. En azından etmediğini gösteren bir tutum gösteriyor. Ancak Rusya, Rusya’dır ve kadim bir politikası vardır. Rusya “bekle gör” politikasına sıkı sıkıya bağlı olarak hareket eder. Sabırlıdır. Gelişmelere mümkün olduğunca anında tepki vermek yerine, itidalli, dengeli davranmaya çalışır.
Rusya’nın farklı yanları aynı anda idare etme gibi bir karakteri vardır. Rusya’nın Suriye’de Esed rejiminden ve kazanımlarından taviz vermesini beklemek asla gerçekçi değildir. Rusya, Türkiye ile son dönemde oldukça yakınlaşmasına, Türkiye’nin kaygılarını anladığı açıklamalarına karşın PKK/PYD’ye karşı tavrı ikirciklidir. Terör örgütünün Rusya’da temsilcilikleri vardır ve herhangi bir müdahalesi olmadığı gibi doğrudan teması olduğu da bilinmektedir. Sonuç olarak bütün hesapları kendine dönüktür. ABD’nin Türkiye’nin zorlamasıyla en azından Suriye’nin kuzeyinden askerlerini çekmesi zaten başından beri Suriye denkleminin en başında olan Rusya’yı başaktör haline getirmiştir.
Muhalefetin durumu nedir?
Bizdeki muhalefet Türkiye’nin tam bağımsızlık hedeflerine kararlı yürüyüşünün engellenmesi, durdurulması ve yenilmesi için emperyallerin çabalarına destek olmak için her kılığa giriyor. Baasçı ideolojiye hayran ve İran’ın çıkarlarına asker yazılıyor. Alternatif iktidar üretmek, iktidara yürümek yerine, yegâne hedefini iktidar düşürmek üzerine kurgulayan, bunun için her yönteme başvuran, destekleyen meşru gören bir hususiyeti var. Türkiye’nin bir beka meselesinin olduğunu kabul etmeyen, kaçınılmaz zorunluluklarda dahi ikircikle, kerhen ve içi yanarak destek olma görüntüsü veren bir karaktere sahip. Girmeme, çekilme, teslimiyeti genel geçer retorikle süsleyen, düşmanların, hasımların, rakiplerin tezleri ve iddiaları dışında bir fikir barındırmayan ve bir “hayır duası” bile olmayan CHP. Türkiye ne yaparsa aksinin iyi, doğru olduğu iddiasındaki bir CHP. Her vesile ile bu gerçek deşifre edilmelidir. Bu durum en az Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekâtları, PKK, FETÖ, DEAŞ ile mücadele kadar gerçek ve elzemdir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında bulunan, PKK/PYD terör örgütüne karşı gerçekleştirilen harekâtı işgal ve savaş olarak niteleyerek hezeyanlarını dile getiren, içlerindeki düşmanlığı kusanlar konusunda söylenebilecek tek şey, terör örgütüne karşı verilen haklı ve hukuki tepkileri ziyadesiyle hak ettikleri yönündedir.
ÇATIŞMA, KAOS VE KRİZ SARMALI ABD VE İSRAİL İÇİN EN UYGUN ZEMİN
Türkiye’nin Barış Pınarı Harekâtı’na karşı tepkiler ne anlama geliyor?
Türkiye, kırk yıldan fazladır Suriye’yi adeta karargâh olarak kullanan etnik ayrılıkçı PKK terör örgütü ile mücadele ediyor. Bu süreçte Türkiye’nin kayıplarını rakamlarla ifade etmek neredeyse imkânsız. Neden bunu söylüyorum, çünkü bu süreçte kaybedilen şu kadar milyar dolar değildir. Allah (cc) korusun Türkiye geleceğini kaybetme riski ile karşı karşıyadır. Bunun her zamankinden daha çok farkında olan Türkiye sahip olduğu müktesebat ve devlet aklıyla, kendi imkânları ve insanıyla bu riski ortadan kaldırmak, tehdit ve tehlikeyi parçalamak üzere harekete geçmiştir. İçinde bulunduğumuz bölge emperyallerin kurgularıyla şekillenmiş, sahip oldukları kukla yönetimler, taşeronlar, ajanlar ve etki ajanlarıyla kontrol altında tuttukları ve sömürdükleri bir coğrafya. Türkiye’nin bu harekâtı kurgu sahiplerinin oyun ve senaryolarını parçaladığı ortaya çıktığında doğal olarak taşlar da yerinden oynamıştır.
Dışarıdaki sahipler ile içerideki iş birlikçilerinin, ajanları ve etki ajanlarının tedirginlikleri ve tepkilerinin sebebi bu gerçekliktir. Bölgedeki yayılmacılığı etnik kimlik ve inançlar üzerinden parçalanmış sürekli çatışma, kaos ve kriz sarmalına hapsolmuş bir bölge başta ABD ve İsrail olmak üzere krizden beslenenler için en uygun zeminidir.
Özellikle Arap Birliği’nin demokratik olmayan idarelerinin devamı da Baas tipi yapıların iktidarda kalmasına bağlıdır. Dolayısıyla Türkiye’nin barış içerisinde yaşayan, tam bağımsız ve demokratik bir yönetimi amaçlayan girişimlerine olumlu tepkiyle karşılanması düşünülebilir mi?
BARIŞ PINARI HAREKÂTI’NIN SONUÇ VE AMAÇLARININ MEŞRUİYETİNİ TESCİL ETTİ
Soçi Mutabakatı ne anlam taşıyor?
22 Ekim’de Rusya’nın Soçi kentinde Suriye meselesine kalıcı çözüm getirmek için Rusya Devlet Başkanı Sayın Putin’in daveti üzerine Sayın C. Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan bir araya geldi. Yaklaşık altı buçuk saat süren, dışişleri bakanları ve karşılıklı heyetlerle yapılan müzakerede ortay çıkan on maddelik sonuç Türkiye’nin Barış Pınarı Harekâtı’nın sebep, sonuç ve amaçlarının meşruiyetini tescil eden ve garanti alan bir mutabakat muhtıradır. Bu mutabakat Türkiye ve Rusya arasında samimi, dostane anlayış ve ilişkilerin geldiği seviyeyi göstermesi açısından da oldukça önemli ve değerli bir anlam ifade ediyor.
Soçi mutabakat muhtırası, Suriye meselesini Türkiye’nin iddia ve tezlerinin haklılığını tescil eden bir mutabakat. Mutabakat muhtırası yakın gelecekte Suriye’nin siyasi birliği ve toprak bütünlüğünü, başta Türkiye olmak üzere Suriye’nin ve bölgenin güvenliği, istikrarı, barışı ve huzurunu tehdit eden ortadan kaldırmaya matuf ABD ve diğerlerinin desteğiyle kurulan etnik ayrılıkçı, bölücü PKK/PYD terör örgütü koridorunu parçalamıştır. Suriyeli sığınmacı kardeşlerimizin evlerine topraklarına dönmesini sağlayacak bir içeriğe de sahiptir.
Bu mutabakat Türkiye’nin kendi meselelerine sahip çıkarken artık devlet aklını kullandığı, siyasi irade ve kararlılığını, milli imkân ve insanlarının ne yapabileceği ve yaptığının somutlaştırması açısından da muhakkak belirleyiciliğe sahip bir neticedir. Amacı açıklanmış haklı, meşru Barış Pınarı Harekâtı’nın zaferle neticelenmiş halidir.
Yukarıda ifade ettiğim gibi Rusya’nın Suriye’deki meşruiyetini teminatı Esed Rejimi’ni Adana mutabakatı ile Türkiye’nin doğrudan muhatap almasını sağlayan Rusya’nın Türkiye’nin karşı duruşuyla mutabakatın 4. Maddesinin şekillendiğini düşünüyorum. Bu madde, Esed Rejimi’nin Adana mutabakatı kapsamında Rusya üzerinden sürece dâhil edilmesi, Adana mutabakatındaki sorumluluklarını yerine getirmesi imkânı bulunmayan Esed Rejimi’nin bu sorumluluğunu Rusya’nın üslenmesi açısından çok önemli. Bu konu Türkiye’nin hem elini güçlendiriyor, hem de işini kolaylaştırıyor.
Bu mutabakat Türkiye’nin karşısında duran en önemli engellerden birisi olan İran’ı da Türkiye eksenine çekmiş, başta NATO, AB ve Arap Ligi olmak üzere Türkiye karşıtlarının soluğunu kesmiştir. Tabi ki fitne durmayacak, kazan kaynayacaktır. Devlet aklını, adamlığını ve liderliğini, imkân ve kabiliyetini işe koşan bir ülkenin çabası; kazanan olacaktır. Benim şahsen hiçbir şüphem yok. Hedef Kızılelma’dır inşallah…
ABD’NİN TÜRKİYE’YE BOYUN EĞDİ
Terör örgütleri Barış Pınarı Harekâtı bölgesinden çekilir mi?
Barış Pınarı Harekâtı, Türkiye tarafından ortaya konulan haklı, meşru, insani hedeflerin gerçekleştirilmesi için başlatıldı. Harekât Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtlarında olduğu gibi siyasi iradenin kararlılığıyla başlatıldı.
Devlet aklı, doğru planlama, milli imkânlar ve şanlı ordumuzun ve Suriye Milli Ordusu ile kahramanca mücadelesiyle kısa sürede başarıya ulaştı. ABD tarafından bir bakıma terör ordusu haline getirilen PKK/PYD terör örgütünün hedeflenen bölgede tam bir yok oluşuyla neticeleneceği anlaşıldığında, ABD ile birlikte başta Fransa, Almanya, İngiltere olmak üzere camcının iti misali irili ufaklı NATO üyesi ülkeler, Macaristan hariç etnik ayrılıkçı PKK terör örgütü adını anmadan, NATO üyesi Türkiye’yi durdurmak için harekete geçtiler. Türkiye’yi durdurmak için ardı ardına yaptırım tehditlerini sıraladılar.
Başarılı olamasalar da meseleyi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne götürdüler. Şu gerçeğin altını çizmek zorundayız. Aslında ABD açısından bütün olup-bitenin anlamı ve karşılığı cephede yenilen taşeron terör örgütü olmayacaktı. Yenilen ABD olacaktı ve bu Amerika için çok ağır bir travma demekti. Çünkü bütün tehditlere rağmen Türkiye’nin kararlılığını engelleyemeyeceğini anladı.
ABD Başkanı Trump’ta yüreği yanarak ve bin türlü kaygıyla, Yardımcısı Pence ve Dışişleri Bakanı Pompeo’yu apar-topar Türkiye’ye gönderdi. Yüreği yanarak PKK/PYD terör örgütünü Güvenli Bölge’den çıkaracağı ve kendisinin de bölgeyi terk edeceği sözünü verdi. Bu durum CHP’nin harekâta yüreği yanarak destek vermesine ne kadar da benziyor değil mi? İçimizdeki ajanlar, etki ajanları gelişmeleri Türkiye aleyhine değerlendirip, hezeyanlarını dillendirseler de hem ABD içerisinde hem de terör örgütünü destekleyen diğer ülkeler, kişiler bu mutabakatın Türkiye açısından tam bir başarı olduğunu, ABD’nin Türkiye’ye boyun eğdiğini, Türkiye’nin istediğini aldığını söylemek zorunda kaldılar. Hatta daha da ileri giderek ABD’nin müttefik PKK/PYD’yi sattığını iddia ettiler.
GÜNEY SINIRI GÜVENLİK ALTINA ALINACAK MÜLTECİLERİN DÖNÜŞÜ MÜMKÜN OLACAK
Aslında burada yenilen sadece taşeron terör örgütü PKK/PYD ve ABD değil onun arkasındaki diğer güçlerdi. Bütün bu yaygaranın, tantananın sbebide ve göze alınamayan yanı da budur. Türkiye daha başından beri harekâtın varılan mutabakat çerçevesinde teröristlerin ağır silahlarını bırakarak ve ABD ve özellikle Fransa tarafından inşa edilen müstahkem mevzilerini tahrip edilerek terketmeleri. Bunun beş günlük süre içerisinde gerçekleşmediği takdirde daha bir kararlılık ve artan bir güç ile sürdürüleceği ve muhakkak harekât amacına ulaşırken, teröristlerin tamamen imhasıyla sonuçlanacaktır.
Mutabakata uyulmadığı sürece üçüncü bir şıkkın olması mümkün görünmüyor. Burada çözülmesi gereken bir meselede de terör örgütünden temizlenen 120km’lik Resulayn ve Telabyad içine alan 120 km’lik uzunluk içerisindeki alanın dışında kalan, Kamışlı, Ayn-el Arap ve Münbiç bölgesidir. Soçi zirvesinden bu mesele ile ilgili de bir sonuç çıkacak ve buradaki terörist unsurlar da temizlenecektir.
Böylece Türkiye’nin güney sınırı güvenlik altına alınacağı gibi Suriyeli sığınmacı kardeşlerimizin evlerine dönmelerinin sağlanması mümkün olacaktır. Etnik ayrılıkçı PKK terör örgütü ve arkasındakilerin yalan, iftira ve dezenformasyonlarını terörist ve terörist sevici vicdansızlığı, namussuzluğu, ahlaksızlığı, vicdansızlığı, hak ve hukuk tanımaz alçaklığının tabi neticesi olarak görülmelidir. Bu harekât başta olmak üzere ülkemizin birliği, dirliği, güvenliği, huzuru ve refahı için can veren, kan veren kahramanları minnet ve hürmetle yâd ediyorum. Allah onlardan ve emeği hecen herkesten razı olsun…
Sümeyye Aksu / Diriliş Postası