Barış İsteyen Yok!

Abone Ol

Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan, “Ya büyük bir savaş ya da büyük bir barışa gideceğiz.” demişti.
İsrail’in hâl ve tavırlarına baktığımızda hiç de barış ister gibi görünmüyor.
Bir seneye yaklaşan Gazze soykırımına eşlik eden Batı Şeria’daki işgal ve savaş suçları, Mescid-i Aksa’ya sinagog yapma söylemleri, İran’a füze saldırısı ve Lübnan’a yapılan elektronik ve askerî saldırılar… Lübnan’da çağrı cihazları ve telsizlerin patlatılmasının ardından bombalanması, pek çok senaryoyu gündeme getirdi.
Şunu biliyoruz ki İsrail terörü, adaletin ve hakikatin temsilcisi bir ‘güç’ tarafından yok edilmediği sürece azgın bir köpek gibi etrafına saldırmaya devam edecek.
Sözde planı bilmeyen kalmadı.
Büyük İsrail projesi… Türkiye’nin güneydoğusunu da içine alan bölgedeki tüm ülkeleri de kapsayan bir ütopya.
İsrail’in bu ütopyası uğruna, uluslararası sistemin tüm hukuk ve insan hakları kurum ve kuralları feda edildi.
ABD, İsrail’in kulu olmuş durumda. “İsrail mi ABD’yi yönetiyor, ABD mi İsrail’i?” Bu soru çok tartışma götürür. Ve fakat ben Netanyahu’nun yalan dolu konuşmasının seksen kez alkışlarla kesildiği Amerikan Kongresi’nde, İsrail’in patron olduğuna kanaat getirdim.
Bu minvalde ABD, İsrail’in hep daha fazla saldırganlık üreten politikalarını meşrulaştırmaya çalışmakla yükümlü olarak davranıyor. Bahane üretiyor, geçiştirmeye çalışıyor bazen de İsrail’i savunmak adına tehditler savuruyor.
ABD seçim atmosferinde…
Ve gördük ki başkan adayları, “İsrail’e ben daha iyi hizmet veririm.” mesajı vermek adına âdeta yarışıyor.
Yani ABD’de başkan değişir ama kim gelirse gelsin ABD için İsrail yörüngesinde olmak bir zorunluluktur.
Dolara hükmeden, patronluk koltuğuna oturur çünkü.
Dolayısıyla ABD tarafından sürekli olarak silah ve mühimmat ile desteklenen İsrail, rasyonaliteden kopmuş biçimde hep daha fazla savaş için çaba gösterecek.
Bu süreçte dikkat edilmesi gereken bir husus var.
İsrail’in önündeki en büyük engel; İslam coğrafyasındaki devlet kavramı ve gücü değildir. İsrail’in planlarını tökezleten şey; Müslüman halkların güçlü inancı, direnişi, karşı duruşu ve İsrail’in yenileceğine dair olan güçlü motivasyonudur.
Zaten bu inançtır ki toplumların siyonizme teslim olmasının önüne geçen.
O nedenle psikolojik harbe de dikkat kesilmek gerekir. Psikolojik harpte zafer kazanmak, askerî alanlardaki kısmi kazanımlardan daha önemlidir. Çünkü moral varsa, inanç varsa işte bu motivasyon nihai zaferi getiren yegâne belirleyici unsurdur.
İnanç yoksa zaten teslim olmuş ve yenilmişsinizdir.
Bu kapsamda İsrail’in son hamlesi, Aksa Tufanı ile zarar gören istihbarat ve askerî imajını düzeltmek üzerine oldu.
İsrail’in Lübnan’daki elektronik saldırısı, Hizbullah’a karşı kazanılmış bir hamle olabilir ama onun da ötesinde, abartılmış İsrail istihbaratı övgüsü ve Mossad üzerinden korkutma girişimleriyle coğrafyalar ötesi bir algı oluşturma çabasıdır.
İsrail, diğer devletlerdeki gönüllü ve ücretli ajan provokatörleri üzerinden çeşitli toplumlarda propagandasını yapmakta.
İşte bu oyuna gelmemek lazımdır.

BÖLGEDE SAVAŞ BÜYÜR MÜ KAPIMIZI ÇALAR MI?

Kısa ve net yazacağım.
İsrail, savaşı büyütmek ve sürdürmek için ve Türkiye’yi de savaşa çekmek için elinden gelen her fırsatı değerlendirmeye devam edecek.
Savaş şimdilik büyümeyecekse bu, bölgedeki ülkelerin akıllıca yapacağı hamlelerle olacaktır.
Fakat finale dair şunu söyleyebilirim; İslam coğrafyasında birlik oluşturacak, birlik fikrini sahiplenecek ve icraat ortaya koyacak bir lider profili olmadığından Türkiye’nin proaktif argümanları somutlaşamıyor.
Dolayısıyla İsrail, önünde sonunda Lübnan, Filistin’in tüm toprakları, Suriye, Irak ve İran’ı ele geçirmek için harekete geçecek. Bu ülkelerle işinin çok zor olmayacağı tahmin edilebilir.
İsrail kapımıza geldiğinde, obez bir sırtlan gibi saldırdığında işte o zaman öldürücü darbeyi alacak. Ve Mescid-i Aksa yeniden “İbrahim Halilulluh” mantığıyla barış ve huzura koşacak.
Dövüşeceğiz, bu kaçınılmaz.
Fakat kritik olan şey, kısıtlı süre içinde savunma sanayisi de dâhil tüm kritik alanlarda tam bağımsızlığı sağlayabilmiş olmaktır.
İçerdeki itler de bağlandığı takdirde dışardaki obez köpek ancak kapımızda son nefesini verir.