Ülke ekonomilerinde sektörlerin kârlılıkları ekonominin genel gidişatını göstermesi anlamında son derece önemli bir konudur.
Kâr ve kârlılık işletmelerin gelecek projeksiyonlarının sürdürülebilmesi noktasında olmazsa olmaz şartlardan birisidir. Yani kâr etmeyen işletmenin hayatını devam ettirebilmesi mümkün değildir.
İşletmeler kârlılıkla birlikte üretim gücünü aldıkları kaynakları da verimli bir şekilde kullanmak zorundadırlar.
Üretim gücü kaynağı denildiğinde bankaların bir adım öne çıktığı herkes tarafından bilinmektedir.
Üretmek isteyenlerin veya farklı iş konularında yatırımlarını artırmak isteyenlerin finansal anlamda dar duruma düştüklerinde başvurdukları yol bankalardan kredi talep etmelerinden geçiyor.
Ortaya çıkan bu talepten ötürü de bankalar vermiş oldukları hizmet karşılığında birtakım gelirler elde etmektedirler.
Şöyle ki bankalar mevduat sahiplerinden aldıkları mevduatın üzerine spread diye adlandırılan faiz karını ekleyerek kredi talep edenlere satarlar.
Mevduat sahiplerine verdikleri faiz ile kredi talep edene sattıkları kredi faiz oranı arasındaki kâr da bankanın kârı olarak kalır.
Bu şekilde elde ettikleri kar çeşidine bankaların faiz gelirleri denilmektedir.
Bankaların faiz gelirlerinin yanında bir de faiz dışı gelirleri bulunmaktadır. Bunlarda kredi kartını kullanmanızdan ötürü sizden alınan kredi kartı kullanım ücretleri, hesabınızda ki paranın ne kadar olduğunu hesap defterinize işletmenizden ötürü alınan hesap işletim ücreti, paranızı bir başkasına göndermek istediğinizde sizden talep edilen transfer ücreti, bankadaki kiralık kasaları kullanmanızdan ötürü ödeyeceğiniz kasa kullanım bedelleri, bankada yapmış olduğunuz kimi işlemler neticesinde ödemek durumunda olduğunuz masraflar ve komisyon tahsilatlarıdır.
Tüm bu gelir kalemlerine bir göz attığımızda aslında bankaların tam anlamıyla para ticareti yaptıklarını söyleyebiliriz.
Mevduat sahiplerinin parasını sermaye yaparak bu paranın üzerinden para kazanmanın asıl işleri olduğunu söyleyebiliriz bankalar için.
Ülkemizde son 5 yılda bankaların karlarına bir göz attığımızda birçok ürün üreten şirketlerden ve hizmet üreten işletmelerden çok daha büyük karlar elde ettiklerini görebiliriz.
Veriler bize şunu gösteriyor; Türkiye’de 2016 yılında bankalar 37 milyar 530 milyon TL kâr elde ederken bu karlılıkları 2017 yılında %29,6’lık artışla 48 milyar 648 milyon TL olmuştur.
2018 yılında ise %11,2 artışla bankaların karlılığı 54 milyar 123 milyon TL olarak gerçekleşmiştir.
2019’da ise kârlılıklarında ciddi bir düşüş yaşanılarak yaklaşık %10’luk bir düşüşle 49 milyar 43 milyon TL civarında bir kâr rakamı ortaya çıkmıştır.
Geçtiğimiz yıl olan 2020’de ise bu zamana kadar bankaların elde ettikleri yıllık kârın en yüksek rakamına ulaşarak 59 milyar 973 milyon TL kâra ulaştıkları ortadadır.
2020 yılı kârlarının 2019’a oranla %22,3’lük bir artış performansı ortaya koyduğunu da özellikle belirtmek gerekmektedir.
Evet ülke ekonomileri için önemli bir yere sahip olan bankaların ayakta güçlü olarak kalabilmeleri için kârlılık performansları önemlidir.
Ama üreten, üretmeye çalışan ve üretmek için tüm varlığını taşın altına koyan şirketlerimizin veya işletmelerimizin karlılık performansları da bankalar kadar önemli değil midir?