BÜTÜN SORULARIN CEVABI BANGLADEŞ’İN KISA TARİHİNDE
Resmi adı Bangladeş Müslüman Halk Cumhuriyeti olan Bangladeş, Hindistan’a komşu olan bir Güney Asya ülkesidir. Devletin adında Müslüman belirtisine ve nüfusunun %88 inin Müslüman olmasına rağmen siyasal iktidar Laiklerin ve Hinduların elindedir. Bölgenin İslam’la tanışması Hulefa-i Raşidin yani dört halife döneminde Hz. Ömer (ra) zamanına dayanıyor. Bangladeş, Hz. Ömer (ra) özel ilgi gösterdiği bölgelerden biri olarak İslam tarihinde önemli bir yere sahiptir.
İslam’la tanıştığından beri Halifeliğe bağlı olan Bangladeş’te kara günler 1887 de başlıyor. Osmanlıya sadık olan Bangladeş’e İngiliz sömürgesi ilk olarak 1857 de adım atmış. İngilizler, otuz yıl sonra 1887 de Müslümanların iktidarını devirerek yerine Hindu ve Laiklerin olduğu ulusalcı bir devlet yapısı oluşturmak için Hindistan Ulusal Kongresini kurmuşlar. Sömürge yanlısı sekülerist tahribata karşı Müslümanlar da 1906 yılında, bugün ki Cemaati İslami’nin temeli olan “Hindistan’da Müslümanlar Birliği Partisi” kurmuşlar.
1906 yılından sonra İngiliz sömürgeciler bölgenin Laikleşmesi için Hindu ve Budist milisleri de yanlarına alıp Müslüman katliamı yaparak bugünlerde yaşadığımız İslam âlimlerini asma furyasını başlatmışlar.
1920’de İngilizler Osmanlının hilafetini sona erdirme çalışmalarını hızlandırdığında Hindistan Müslümanları İslam birliğini ve hilafeti korumak için Muhammed Ali Cevher liderliğinde “hilafet hareketini” kurup ve cihada başlamışlar.
1935 yılında sömürgeci İngilizler, Hindistan’ın sekülerleşmesi için bir anayasa hazırlarlamış ve bu anayasa ile Ulusal Kongre Partisinin Hindistan’ın farklı bölgelerinde Ulusalcı Laik hükümetler kurmasının önünü açmışlar.
Hindistan’ın hızla sekülerleşmeye başladığı bu dönemlerde Müslüman düşünürler, Müslümanların ve İslam’ın geleceği hakkında düşünmeye ve Laik tahribata karşı çareler aramaya başlarlar. “Bağımsız İslam Devleti” fikrini ortaya atan ünlü şair Muhammed İkbal de bu düşünürler arasındadır. 1947 yılında İngilizler Hindistan’dan Çekilirken, Muhammed Ali CinnahHindistan’dan ayrılarak Pakistan’ınkurulması için çalışmalar başlatır. Bu sebeple, “Pakistan”fikrini siyasal alanda hayata geçiren ve Pakistan’ın kurucusu kabul edilen kişi Muhammed Ali Cinnah’tır ama Pakistan’ın fikir babası Muhammed Ali İkbal kabul edilir.
Resmi adı Pakistan İslam Cumhuriyeti olan Pakistan, Hint alt bölgesindeki bütün Müslümanları birleştirecek bir devlet olarak planlandığı için Pakistan adını almıştır. Bu sebeple Pakistan ismi, Hint kıtasındaki Müslüman eyaletlerin ve topluluklarından bir araya gelmiş bir kısaltmadır. P(Pencap), A(Afganistan), K(Keşmir), S(Sind) veTAN(Belucistan) isimlerini temsil eder.
1948 yılında Batı Pakistan ve Doğu Pakistan olarak iki idareli olarak kurulan Pakistan 1971 yılında yaşanan iç savaşla bölünmüş ve Doğu Pakistan bağımsızlığını ilan ederek Bangladeş Devleti kurulmuştur.
CEMAAT-İ İSLAMİ NASIL KURULDU?
Cemaat-i İslaminin kuruluşu Pakistanın kuruluşundan 7 yıl öncesine dayanıyor. Pakistanın kuruluşunda önemli bir rol oynayan MevdudiCemaat-i İslami’yi 1941 de kuruyor. “Temelde şuursuzluk sorunu olduğu için şeytan her fitnesini rahatça bina edebiliyor bu sebeple İslam Şuurudur öncelikli ihtiyacımızdır” amacıyla yola çıkan Mevdudi, Pakistan’ın İslam Devletinin kurucu fikir babalarından biri kabul edilir.
Pakistan’ın kuruluşundan hemen sonra vefat eden Cinnah’tan sonra Pakistan siyasetinde İngilizler tekrar hakim olmaya başlıyorlar.
Cemaat’i İslami’nin Dış İlişkiler Sorumlusu Abdurrahman Kureyşi, 2015 yılında bir röportajında, “Pakistan’ın kurulmasının hemen ardından biz Pakistan’ın anayasal olarak İslam devleti olduğunun beyan edilmesi için çaba gösterdik. Pakistan en temelde İslam adına kurulmuştu. Fakat Batıcı elit bunu görmezlikten geliyordu. Bu mücadelemiz sonucunda istemeyerek de olsa Anayasa’da Pakistan’ın İslam devleti olduğunu kabul etmek zorunda kaldılar. Yine insan hakları alanında da çok gayret sarf ettik. Batıcılar sık sık Cemaat-i İslami’yi baskı altına alma politikalarına başvurmaktaydılar. Bu dönemlerde Mevdudi sık sık hapse atılmaktaydı. Bu baskı dönemi ta Zülfikar Ali Butto’nun iktidardan uzaklaştırılmasına dek devam etti. İşte durumu açıklamak için altının çizilmesi gerektiğini düşündüğüm ilk faktör Pakistan’da iktidara hakim olan yönetimlerin Cemaat-i İslami’ye karşı izledikleri baskıcı yöntemlerdir. Ülkemizde çok fazla seçim yapmak imkanı olmadı. Pakistan genellikle askeri cuntalar eliyle idare edildi, hep sıkıyönetimler altında yaşadık. Önce Eyüp Han vardı, sonra Yahya Han, daha sonra bir anlamda sivil sıkıyönetim olarak adlandırabileceğimiz Butto dönemini yaşadık. Son olarak Ziya ül-Hak geldi, İslam hakkında çok konuştu, ama pek bir icraatı olmadı. Bunu kendisi de kabul ediyordu. Sonuç olarak demek istediğim şu ki, ülkemizde şimdiye dek yapılabilen seçim sayısı 3’ü, 4’ü geçmez. Eğer düzenli bir şekilde seçimler yapılabilmiş olsaydı, bizim dışımızdaki partiler silinip giderdi” ifadelerini kullanıyor.
Cemaati İslami kurulduğu günden bu yana hiç bir silahlı eylemin tarafı olmamış ve şiddete karşı mücadele etmiş bir parti olmasına rağmen Bangladeş’te siyasi iktidara hakim elit grup tarafından baskı altında tutulmuştur. 1980 yıllarından sonra baskılar gittikçe artarak işkenceler, hapse atılmalar ve parti üyelerinin evlerine yapılan polis baskınlarıyla artarak devam etmiş ve nihayetinde bu gün asılarak idam etme noktasına ulaşmıştı.
CEMAATİ İSLAMİ ÜYELERİNİ NEDEN ASIYORLAR?
1971 yılında batının desteklediği ayrılıkçı hareket Pakistan’dan ayrılıp bağımsız Bangladeş kurmak için iç savaş çıkarttığında Cemaati İslami üyeleriyle birlikte dönemin İslam alimleri ayrılamaya karşı durmuşlardı. O dönemin gazete ve dergilerinde yayınlanan meşhur sloganlarda Müslümanlar, “daha çok birlik olmak yerine niye daha ufak parçalara bölünüyoruz” diye sloganlarla ayrılmaya karşı durmuşlardı.
2013 Aralık ayında idam edilen Abdulkadir Molla ve dün İdam edilen Muhammed Kameruzzaman ayrılıkçı iç savaş sırasında birleşmeyi telkin ettikleri için savaş suçu işlemekle suçlanıyorlar ve bu sebeple asılıyorlar.
CEMAATİ İSLAMİ ÜYELERİNİ KİM ASIYOR?
Bangladeş’te siyasal iktidarda bulunan parti koşulsuz olarak seküler bir sistemin hakim olması gerektiğini savunuyor ve Cemaati İslami üyelerinin sekülerizm için tehlikeli olduklarını kabul edip, Cemaati İslami liderlerini sırayla idam ediyorlar.
BANGLADEŞ KAMUOYUNUN OLAYLARA BAKIŞI NASIL?
Asyada Müslümanların bastırılmış bir potansiyel gücü var. Devrimci, meşru ve demokratik yollarla iktidara gelebilir ve bölgede başta İslam olmak üzere bir çok alanda ihya dalgası başlatabilirler. Ancak Müslümanlar baskı altında kaldıkları için şu anda pasif durumdalar. Cemaati İslami bölgenin tamamında Müslümanları harekete geçirebilir ve Hindistan başta olmak üzere çevre ülkelerde batı yanlısı iktidarları devrilip yerlerine İslami partiler kazanabilir. Bu sebeple herhangi bir bahane ile Cemati İslami üyelerini asarak kendi iktidarlarını koruyorlar.
Temelde şuursuzluk sorunu olduğu için şeytan her fitnesini rahatça bina edebiliyor bu sebeple İslam şuuru öncelikli ihtiyacımızdır.Mevdudi
Ben yolu sormuyorum, arkadaş arıyorum. Nasıl demişler: evvel arkadaş, sonra da yol.Bu yolun sonu yok diyorlar, bende diyorum ki başlar da sonlar da Allaha’a ait biz yürümekten sorumluyuz.
Muhammed İkbal
Gerçek olan sınırlar ve isimler Allah’ın bildirdikleridir. Geriye kalan her sınır da, isim de Ümmet olarak ayrı duralım diye kâfirin bize dayattığı illüzyonlardır. Ümmet tek millettir. Başka ülke adlarına da sınırlarına da ihtiyacımız yok.Muhammed Kamaruzzaman
Suçum Allah’tan başkasına kulluk etmemekti. Bize kulluk et, dediler. Ben de “asın” dedim.Ben kesinlikle masumum . İslami harekete mensup olduğum için öldürülüyorum. Şehitlik herkese ihsan edilmiş bir kader değildir . Yüce Allah bana şehitlik nasip ederse, kendimi en şanslı olarak düşünürüm. Şehitlik hayatımın en büyük başarısı olacaktır. Benim kanım İslami hareketi ayağa kaldıracak ve otokratların sonunu getirecektir.Kendim için endişeli değilim. Ben bu milletin ve İslami hareketin akıbeti hakkında endişe duyuyorum. Bildiğim kadarıyla herhangi bir hata veya suç işlemedim. İslami hareket için bütün hayatımı feda ettim Yüce Allah’ın lütfuyla başımı hiçbir adaletsizliğe asla eğmeyeceğim. Dünyevi bir makam önünde af ve hayat hakkı aramak asla söz konusu olamaz. Allah, hayat ve ölüm konusunda karar verecek tek güçtür. Kaderimi, Allah belirleyecektir. Ben herhangi birinin kararı gereği idam edilmiyorum. Benim şehitlik zamanım Yüce Allah’ın kararına göre sonuçlandırılacak. Her durumda Yüce Allah’ın kararını kabul ediyorum.
Abdulkadir Molla