Balkanlar, Osmanlı devletinin 14. asrın ortalarından 20. asır başlarına kadar hüküm sürdüğü bir coğrafyadır.
İlk defa Orhan Bey döneminde 1354 yılında Gelibolu’ya ayak basan Osmanlılar, hızla ilerlemeye başladılar. Osmanlı devletinin ikinci başkenti Edirne 1361, Filibe 1363, Ohri 1385, Sofya 1386, Üsküp 1392, Selanik 1432, Atina 1458 ve Bosna 1463’te fethedildi.
Yani bir asır içinde bölgenin en güçlü siyasi figürü Osmanlı devleti oldu.
Malatya’nın doğusunda kalan ve Karadeniz bölgesini de kapsayan Anadolu coğrafyası Osmanlı devleti idaresine girdiğinde, Balkan coğrafyasının önemli bir kısmını neredeyse bir buçuk asırdır Osmanlılar yönetmekteydi.
Mesela Trabzon 1461, Diyarbakır 1515, Malatya 1516 ve Adana 1517 yılında ancak Osmanlı idaresine girdi.
Bu nedenle Balkanları vazgeçilmez bir vatan olarak gören Osmanlılar, camiler, medreseler, hamamlar, köprüler, imaretler, şifahaneler gibi Türk/İslam kültürünün sembol eserleriyle bölgeyi donattılar.
Bosna’da, Sofya’da, Belgrad’da, Üsküp’te, Kosova’da, Karadağ’da, Arnavutluk’ta velhasıl tüm Balkan şehirlerinde, camilerden mezar taşlarına kadar Türk kültürünün bariz özelliklerini taşıyan çok sayıda Osmanlı eseri büyük oranda yok edilmesine rağmen, hala sıkça göze çarpmaktadır.
asrın başlarından itibaren Osmanlılar bölgeyi terk ettikten sonra, geride bıraktıkları eserlerin önemli bir kısmı sistemli ve bilinçli bir şekilde yeni kurulan devletler tarafından yok edildi.
Yakılan ve yıkılan Osmanlı eserlerini binler ve on binlerle ifade etmek mümkündür. Amaç Türk izini bölgeden silmek ve hatırlanmasının önüne geçmektir.
Hatta Balkanlarda ziyaret edilen çoğu yerlerde, yerel yönetimlerin broşürlerde ve tanıtımlarda şehrin tarihi yazılırken, Osmanlı dönemine yer vermediği veya teğet geçtiği görülmektedir.
TİKA, Afrika ve Orta Asya’da olduğu gibi Balkanlar’da Osmanlı eserlerini ihya için büyük çalışmalar yürütmektedir.
TİKA üzerinden Türkiye’nin Balkanlar’daki ata yadigârı tarihi mirası koruma gayretlerine rağmen, iç açıcı olmayan vurdum duymazlıklarla da çok sayıda eser heba edilmiştir.
Yakın zamanda bir program için gittiğimiz Makedonya’nın Ohri şehrinde, Fatih döneminde yapılan kaleyi de ziyaret ettik. Kale’de kiliseden olduğu söylenen kalıntılar ve TİKA tarafından restore edilen bir İmaret ayaktaydı.
Bu kalıntılar üzerinde yakın döneme kadar ayakta kalan Fatih Camii’nin yıkılma hikâyesi ise bizleri son derece üzdü.
1998 yılında Makedonya hükümeti kilise kalıntıları üzerinde kurulu olduğunu iddia ettiği Fatih Camii’nin yıkılacağını, bu açıdan da durumu tespit için Türkiye’den bir uzman talep eder.
Kültür Bakanlığı tarafından gönderilen ve Ohri’ye giden görevli, hiç tereddüt etmeden caminin yıkılması için rapor hazırlar ve beş asırdır ayakta kalmayı başaran Fatih camii yıkılır. Bugün yerinde ancak kalıntılar bulunmaktadır.
Bizden gibi görünen ancak bize düşman olan bir zihniyet bunu ancak yapabilir. İhanet, ihanet, ihanet. Yıkılırken çekilen fotoğraflarını gördüğümüz cami, artık bir daha geri gelmeyecektir. Bu sadece duruma şahit olan birisinin anlattığı örnektir.
Balkanlardaki Osmanlı eserlerinin korunması ve ihyası için TİKA’ya daha çok görev düşmektedir.
Türkiye’den Balkanlar’a ziyaretlerimizde mutlaka Türk kültürünün izlerini taşıyan Osmanlı eserlerini görmek için zaman ayıralım.
Bu anlamda bir taş paçasının, mezar taşının bile varlığını korumanın hatta yerinde kalmasını sağlamanın büyük önem taşıdığı unutulmamalıdır.