Cemreler son hazırlıklarını yapıyor olmalı bugünlerde. Ne kaldı şunun şurasında ilkinin teşrifine. Havaya düşecek hanımefendi giysi deniyor olmalı üzerine. Koca kâinatta dünya küçücük ama üzerinde insan yaşıyor olmakla biricik. İlk defa inecek yeryüzüne Cemre Hanım. İlk defa Yüce Yaradan’ın “Halifem” dediği insanla tanışacak. Bu yüzden çok heyecanlı…
İnecek ve bir ışık bırakacak havaya, bir umut olacak bunalan insanlığa…
Özellikle bu topraklarda yaşayanlar çok bunaldı geçen bahardan beri. Ardı ardına sürdü savaşlar, terör, darbe girişimi, ekonomik problemler, çekişmeler, kavgalar. Binlerce insan göçtü bu bahara çıkamadan. Binlerce bebek hiç bahar göremeden geldiği yıl ayrılmak zorunda kaldı dünyadan…
Nereye ineceğini henüz bilmiyor cemre. Öğrenecek, emir kendisine tebliğ edildiğinde. “Anadolu denen bir yer varmış, yerkürenin özetiymiş. Belki bir köşesine düşmek nasip olur bana.” diye düşünüyor. “Bir de İstanbul varmış, o da Anadolu’nun özetiymiş ve gözbebeğiymiş yerkürenin , Rabbim belki oraya inmemi emreder, görürüm gerçekten söylenildiği kadar güzel miymiş.” Bunları düşündükçe heyecanı bir kat daha artıyor…
“İstanbul diye ayırt etme, tüm ülkeye in” dedi defalarca yeryüzüne bahar taşımış tecrübeli bir arkadaşı. “Önemli kararlar arifesinde yerkürenin özeti. Dünyanın gözü üzerinde, bahar ortası bekleniyor, önemli bir yol çatında. Yürüyebiliyordu belki ama koşamıyordu. Bağları vardı. Kördüğümleri vardı. Ne zaman koşmak istese bir engel çıkıyordu karşısına. Düğümleyenlerin tasallutundan kurtulmak için bir imkân oluştu şimdi. Sen in ülkenin havasına. Biz de takip ederiz, ineriz hafta hafta, bu mübarek beldenin toprağına suyuna. Bir inşirah duyar da doğru karar alır şu güzel insanlar, yürürler yollarına. Bir ferahlasın yerkürenin göz bebeği, birlikte ineriz önümüzdeki bahar Boğaz’a…”
Cemre bir müddet düşündü , “Haklısın” dedi.
Ellerini kaldırdı, başladı duaya: “Rabbim beni müjdeci olarak gönder bir buçuk milyarlık bir âlemin başı mesabesindeki coğrafyaya…”