Gayet emin olduğum bir husustur ki; Endonezya, Malezya, Güney Afrika, Avustralya ve Amerika’ya kadar ulaşmış bulunan İslamiyet, Bağdadi ve Zevahiri gibilerinin yöntemiyle ulaşmış değildir. Bilakis İslamiyet bu geniş coğrafyaya hikmet sahibi insanlar eliyle ulaşmıştır. Onlar insanların kalplerini fethettiler, kılıçlarıyla silahsız sivil halkın arasına dalmadılar. Çünkü böyle davranmak, bütün dinlere, tüm insani ölçülere ve genel ahlak kurallarına göre zulüm kabul edilmektedir. Gel gör ki Bağdadi gibiler bu zalimlikleriyle övünmektedir! Ümmetimizin geçmişi ile bugün Bağdadi ve yandaşlarının yaptıkları arasında bu kadar keskin bir karşıtlık bulunmaktadır.
Geçmiş asırlarda İslam coğrafyası akla ziyan kanlı savaşlara sahne olmuştur. Ne var ki, insanlar savaş meydanı ile diğer mekânları ayırt etmeyi biliyordu. Roma döneminde Antakya’dan Kudüs’e kadar kanlı ve öğütücü savaşlar devam ederken Kostantıniyye şehrinde Arap ve diğer Müslüman tacirler kaynıyordu. Bunun sebebi o dönemde yaşayan insanların daha hikmetli ve daha bilinçli olmalarıdır. Nitekim onlar savaşın bir siyaset dili olduğunu ve hırslı liderler tarafından, yasaklanmış insan etiyle dağlar oluşturup onunla soyluluk yarışına girdiklerini çok iyi biliyorlardı.
Oysa sivil halkların ayrı ve renkli dilleri vardır. Kur’an’da bu çeşitlilik şöyle ifade edilir:
“Ey insanlık! Elbet sizi bir erkekle bir dişiden yaratan Biziz; derken sizi kavimler ve kabileler haline getirdik ki tanışabilesiniz. Elbet Allah katında en üstününüz, O’na karşı sorumluluk bilinci en güçlü olanınızdır; şüphe yok ki Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır.” (Hucurât 49/13).
Allah Teala bütün insanları savaşçı kategorisine koymaz. Hangi din tüm insanları savaşçı kabul etti de siz bütün sivilleri öldürmeye başladınız?
Bağdadi’nin bir türlü idrak edemediği husus; tarihçilerin Kudüs’te vuku bulan çatışmaları ve haçlı saldırılarını anlatırken “haçlı savaşları” kavramını kesinlikle kullanmamış olmalarıdır. O dönemde yazılmış bir tek risalede bile böyle bir ibare bulamazsınız. Mesela, haçlı savaşlarının önemli bir kısmına bizzat şahitlik yapmış olan tarihçi İbnu’l-Kalansi, diğer Arap tarihçiler gibi “Frenk Savaşları” tabirini kullanmıştır. Çünkü onlar İslamiyet ile Hıristiyanlık arasında bir savaş olmadığını biliyorlardı. Olup biten her şey ve bundan sonra olacaklar bazı tamahkâr liderlerin hırslarında bağımsız değildi. Çünkü bu gibi baskıcı liderler halklarını savaşa sürüklemeyi, böylece onların seslerini ve taleplerini bastırmayı isterler.
Bağdadi, Zevahiri vb. tipler çıkmadan önce Batı’da yaşayan Müslümanlar İslamofobyaya maruz kalmıyordu. Avrupa’da ırkçı sağ hareketler bu denli yükselişte de değildi. Aşırı sağ hareketler Avrupa’da iktidar koltuğuna kadar tırmandı. Bu süreçte Müslümanlar büyük bedeller ödedi. İşte Bağdadi ve benzerleri, bazen Avrupa’da sivilleri hedef alan saldırılar gerçekleştirerek, bazen hilafet yaygarası yaparak aşırı sağcıların tırmanışına destek oldu. Güya Müslümanları Avrupa’ya karşı birleşmeye davet ediyorlar! İşin püf noktası da burası. Batı’da yükselen aşırı sağ işte bu söylemi istismar ederek gelişti. Başka türlü de iktidar yüzü göremeyeceklerini çok iyi biliyorlardı. Avrupa’da korkuyu yaydılar. Bağdadi ve benzerleri de aynısını istiyor, korku salarak insanların üzerinde tahakküm kurmaya çalışıyorlar.
Batı devletleri ile aramızdaki münasebet dayanışma, birbirimizi anlama ilişkisi üzerine kurulmalıdır. Zira, Bağdadi’nin kanla yazmış olduğu söylem, herkesten önce bize acı vermektedir…