BAE’nin Türkiye düşmanlığı ve nedenleri

Abone Ol

Birleşik Arap Emirlikleri Washington Büyükelçisi Yusuf El-Uteybe’nin geçen Nisan ayında New York Times gazetesi köşe yazarına yazdığı e-mailde “Türkiye veya Katar’a yemek bile organize ettirmem, o karara dahil etmem” dediği ortaya çıktı.

El-Uteybe’nin bu sözleri BAE’yi yöneten zihniyetin Türkiye’ye duyduğu kin ve nefretin ne boyutta olduğunu net bir şekilde yansıtıyor.

Abu Dhabi’nin Türkiye’deki Gezi Parkı kalkışmasına ve FETÖ’nün hain darbe girişimine yaklaşımı görmek isteyene bunu zaten gösteriyordu.

Bu nedenle El-Uteybe’nin “Türkiye’ye yemek bile organize ettirmem” demesi şaşırtıcı olmadı.

BAE’nin Türkiye’ye bu kadar düşman olmasının nedeni ne?

Doğal olarak herkesin aklına bu soru geliyor.

Çünkü BAE Türkiye’nin komşusu değil.

Yani herhangi bir kavgamız ya da sınır ihtilafımız yok.

Türkiye’nin bu ülkeyi hedef alan bir söylemi ve politikası da söz konusu değil.

Dolayısıyla BAE’nin Türkiye düşmanlığına ilk bakışta anlam verilememesi gayet normal.

Sorunun cevabına gelince…

Birkaç şık sayabiliriz.

Birincisi, ekonomik kaygılar.

BAE’nin en önemli emirliklerinden Dubai’nin Doğu ve Batı arasındaki geçişlerde kullanılan önemli bir aktarma noktası ve ticaret merkezi olduğunu biliyoruz.

İstanbul’a yapılan üçüncü havaalanının Heathrow ve Frankfurt’a rakip olacağından bahsedilirken Dubai’deki havaalanının da bundan olumsuz etkileneceği genelde gözden kaçırılır.

Ülkemize son yıllarda Arap ülkelerinden ve özellikle de Körfez’den çok sayıda turist geliyor.

Bu durumun BAE’nin Türkiye’ye turist kaptırması anlamına geldiğini söylemeye gerek yok.

Son olarak ülkemizin Arap sermayesi için güvenilir bir limana dönüştüğünü ve Dubai’ye gidecek paraların İstanbul’a geldiğini de hatırlatalım.

İkinci bir neden de Türkiye’nin büyüyüp gelişmesinin ve bölgesel rolünün artmasının “Osmanlı İmparatorluğu geri dönüyor” korkusunu beslemesi.

Birçok Arap ülkesinin Türkiye’yi kendi sınırları içine kapanmış bir ülke olarak görmek istemesinin altında bu korku yatıyor.

Üçüncü neden olarak da Türkiye’nin Arap Baharı sürecinde benimsediği politikayı sayabiliriz.

BAE Washington Büyükelçisi, geçenlerde katıldığı bir televizyon programında Katar ile aralarındaki anlaşmazlığın “felsefi” olduğunu ileri sürmüştü.

Aynı şey Türkiye’yle anlaşmazlıkları için de geçerli.

Türkiye, bölge halklarının özgürlük ve demokrasi taleplerini destekledi.

Hepsinden önemlisi göz alıcı başarılarıyla Arap gençliğine örnek oldu ve ilham verdi.

BAE ise Arap Baharı’nı ve halkların demokrasi taleplerini kendisi için büyük bir tehdit olarak algıladı.

Devrim rüzgarlarını durdurmak için elinden geleni arkasına koymadı.

Mısır’da darbenin en önemli destekçisi ve baş finansörü oldu.

Arap Baharı rüzgarlarının estiği diğer ülkelerde de ya mevcut diktatörleri destekledi ya da rejim kalıntılarını.

BAE’nin Türkiye’ye düşmanlığının bir diğer nedeni olarak da Abu Dhabi’nin “Siyasal İslam” olarak adlandırdığı İslami cemaatlere ve partilere savaş açmasını gösterebiliriz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı “İslamcı lider” ve AK Parti’yi “İslamcı parti” gören BAE’nin “Müslüman Kardeşler’in hâmisi” olarak nitelediği Türkiye’ye duyduğu düşmanlık, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti devrilmeden ya da Ankara köklü bir politika değişikliği yapıp Mısır’da Abdülfettah Es-Sisi’yi ve Libya’da Halife Hafter’i destekleyecek çizgiye gelmeden dinmez.